Peygamberler-Tarihi--index

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın Adıyla

Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi
HOŞGELDİNİZ.


PEYGAMBERLER TARİHİ


Bu sitede, Hz. Adem (a.s) ile başlayıp, Hz. Muhammet (s.a.s) ile sona eren Peygamberler Tarihinin kısa bir hikâyesini bulacaksınız. Yararlanabilmeniz dileğiyle...
Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi
...

...

Sağdaki menüde gördüğünüz sayfa bağlantılarını kullanarak, sitemizin sayfalarında dolaşabilirsiniz.
...

Sitedeki yazıları kendi sitenize eklemek isterseniz, lütfen kaynak belirtmenizi ve sitemize bir link vermenizi rica ediyoruz. Böylece daha çok kişinin yararlanmasına yardım etmiş olacaksınız.
...

Tabii, sitenizin özgün içerik dışında malzeme kullanmaması açısından en iyisi, buradaki yazılara sitenizden link vermektir. Bu yöntem, sitenizin arama motorlarındaki itibarını ve sırasını yükseltecektir.
...
Ayrıca, sitemizde yer alan video gösterilerini de, hemen altlarında yer alan "sitene ekle" bağlantısını kullanarak, kendi sitenize kazandırabilirsiniz.
...

Hayırlı Günler Dileriz.
...





-------------------------------------------------------------------------------------
Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi


Bu siteyi hazırlamaktaki birinci amacımız, gençlerin ve özellikle de öğrencilerin, dinsel bilgilerin temeli olan, Peygamberler hakkındaki bilgilerini pekiştirmekti.

Elbette, dinsel bilgilere ve peygamberler hakkındaki bilgilere ihtiyacı olanlar, sadece gençler değildir. Zaten sitemizin ziyaretçi profili de bunu doğrulamaktadır. Sitemizi her kesimden insanların ziyaret etmekte olması, bu konudaki bilgi açlığını göstermektedir. Bu açlık, olumlu bir olaydır.

Bu siteyi, esas olarak üç bölüm halinde hazırladık:

Birinci bölümde, "peygamberlik" kavramı ve peygamberlerin ortak nitelikleri üzerine özet bilgiler sunmaya çalıştık.

Sitenin ikinci bölümünde, Hz. Adem'den başlayarak, İslâm dininde kabul edilen bütün peygamberlerin hayatlarının kısa birer özetini bulacaksınız. Bu anlatımlar sırasında, anlatımın kolay okunur nitelikte olmasına özen gösterdik. Ayrıca, bilindiği kadarıyla kronolojik bir sıra izlemeye gayret ettik. "Bilindiği kadarıyla" diyorum, çünkü bazı peygamberlerin görevlendirilme tarihleri ve sırasıyla ilgili ihtilâflar vardır. Biz burada, en çok kabul gören kronolojiyi uyguladık.

Sitemizin üçüncü bölümünde ise, İslâm Peygamberi ve Son Peygamber Hz. Muhammed'in hayatı, nispeten ayrıntılı olarak ele alındı. Peygamberimizin çocukluğundan başlayarak, gençliği, peygamberliği, mücadeleleri, savaşları, ölümüne kadarki yaşamı, ayrı kesimlerde incelendi.

Bu arada, Hz. Muhammed'in yaşamını anlatırken, yeri geldikçe, olayların ana hatlarını oluşturan hadislere ve Kur'an-ı Kerim ayetlerine de yer verildi.

Okurken zevk alacağınıza ve bilgileneceğinize inanıyoruz. Hepsini bir kerede okuyamayacağınıza göre, siteye her girişinizde bir bölümünü okuyarak, bir süre sitemizin devamlı misafiri olmanızdan mutluluk duyacağız.

http://peygambertarihi.blogspot.com
PEYGAMBERLER TARİHİ - PEYGAMBERLER TARİHİ - PEYGAMBERLER TARİHİ - PEYGAMBERLER TARİHİ



Success for Woman - Women Success - Online Home Business - Internet Money


Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi
Ödev - hazır ödev - hazır proje - Ödev - hazır ödev - hazır proje - Ödev - hazır ödev - hazır proje
peygamberler tarihi, peygamberler tarihi hz musa, peygamberler tarihi hz harun, peygamberler tarihi ansiklopedisi, peygamberler tarihi indir, peygamberler tarihi kodu, peygamberler tarihi hz yakup, peygamberler tarihi video, peygamberler tarihi diyanet, peygamberler tarihi izle, peygamberler tarihi kronolojisi, peygamberler tarihi hz yahya, bütün peygamberler tarihi, peygamberler tarihi download, peygamberler tarihi kitabı, peygamberler tarihi pdf, peygamberi görmek için, peygamberimizin hayatı, peygamber efendimizin hayatı, peygamber efendimizin sünnetleri, peygamber isimleri, peygamber efendimizin güzel adları mübarek isimleri, peygamberimizin hanımları, peygamber efendimizin mucizeleri, peygamberlerin hayatı, peygamberler tarihi hz lokman, kısa peygamberler tarihi, peygamberler tarihi html, peygamberler tarihi kitap, peygamberler tarihi sesli

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler--Tarihi-Hz. Şem'un

ŞEM'ÛN ALEYHİSSELÂM


Peygamberler-Tarihi--İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden olduğu rivâyet edilen mübârek zât. Şemsûn diye de zikr edilir. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; ''Geçmiş zamanda Şem'ûn (Şemsûn aleyhisselâm) adlı bir peygamber vardı. Allahü teâlânın rızâsı için bin ay devamlı cihâd edip, silahını omuzundan çıkarmadı.'' buyurdu. Eshâb-ı kirâm; ''Keşke bizim ömrümüzde uzun olsaydı da, biz de din uğrunda Allah için cihâd etseydik.'' dediler. Bunun üzerine Kadr sûresi nâzil olup; ''Size verilen Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır (Bu gecenin sevâbı, bin ay cihâd etmenin sevâbından çoktur.) buyruldu.

İsâ aleyhisselâm ile Muhammed aleyhisselâm arasında yaşamış olan Şem'ûn aleyhisselâm, İncil ehlindendi. İsâ aleyhisselâma indirilen, henüz bozulmamış İncil-i şerife göre amel ederdi. Kavmiyse putlara tapardı. Şem'ûn aleyhisselâm, Allahü teâlâyı inkâr eden ve putlara tapan sapık kavimle cihâd (savaş) edip, onları imâna çağırdı. Çok güçlü ve cesûr bir zât olan Şem'ûn aleyhisselâmı düşmanları türlü hilelerle şehit etmek istediler. Hangi bağla bağladılarsa, o bağı kırıp kurtuldu.

Yaşadığı şehrin hükümdarı onu yakalatıp, köşkünün önünde asılmasını emretti. Bunun üzerine Şem'ûn aleyhisselâm, Allahü teâlâ yalvarıp; Yâ Rabbi! Dünyâda yaşamayı, kâfirlerle senin yolunda cihâd etmek için isterim. Eğer bu isteğim kalpten ve samimiyse beni kurtar.'' diyerek duâ etti. O anda bir melek gelip bağı çözdü. Şem'ûn aleyhisselâm kurtulunca, kendisine eziyet eden hükümdarı, adamlarını ve kendi hanımını cezâlandırdı. İnsanları hak yola dâvete devâm etti. Ona inanmayanlarla tek başına cihâd (harp) etti. Çok ganimet elde etti. Cihâd ederken susadığı zaman Allahü teâlâ onun için taştan gâyet lezzetli bir su akıtırdı. Bu su o içip kanıncaya kadar akardı. Kendisine büyük bir güç ve kuvvet verilmişti.


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Hz. Şemun Şem'un Semun Şemsun Semsun, isa'dan sonra, Peygamberliği ihtilaflı şüpheli olanlar, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------
http://www.esselam.net/peygamberlertarihi/semun.htm

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. İşmoil

İŞMOİL ALEYHİSSELÂM

Peygamberler-Tarihi--
İsrâiloğulları'na Mûsâ aleyhisselâmın dinini tebliğ etmiştir.

İsrâiloğulları'na gönderilen peygamberlerden. Hârûn aleyhisselâmın neslinden olup, Mûsâ aleyhisselâmın dinini tebliğ etmiştir. İşmoil aleyhisselâm peygamber olarak gönderilmeden önce, Mısır ve Kudüs arasındaki Bahri Rûm (Rum denizi) sâhillerinde yaşayan Amâlikalılar, İsrâiloğullarına musallat olmuşlardı. Amâlikalılar, İsrâiloğullarına saldırıp pekçok kimseyi öldürdüler, on binlercesini de esir aldılar. Mûsâ aleyhisselâmdan beri içerisinde Tevrât'ın bulunduğu ve İsrâiloğulları için birlik ve berâberliğin sembolü olan Tâbût'u aldılar. Bilhassa Tâbût'un gitmesine çok üzülen İsrâiloğulları dağılıp, perişan bir hâle düştüler. Kendilerine bu durumdan kurtaracak bir peygamber göndermesi için duâ ettiler. Allahü teâlâ İşmoil aleyhisselâmı peygamber gönderdi. İsrâiloğullarına Tevrât'ın emir ve yasaklarını tebliğ etti. İsrâiloğulları önce İşmoil aleyhisselâmı yalanladılar. Sonra itâat ettiler. İşmoil aleyhisselâm, İsrâiloğullarına Allahü teâlâ tarafından Tâlû'un hükümdar tâyin edildiğini bildirdi. İsrâiloğulları Tâlût'un hükümdarlığını kabul etmedi. Nihâyet çeşitli itirâzlardan sonra Tâlût'un hükümdarlığını kabul ettiler. İçerisinde Tevrât'ın bulunduğu Tâbût'u Amâlikalılardan alıp, İsrâiloğullarına getiren Tâlût, İsrâiloğullarından büyük bir ordu kurdu. Amâlikalılara karşı harbe hazırladı. İşmoil aleyhisselâm Amâlikalılara karşı harbe giderken bir nehirden su içip içmemekle imtihân edileceklerini bildirdi. Bahsedilen nehre gelince, Tâlût'un emrini dinlemeyip nehirden su içen İsrâiloğullarından bazıları imtihanı kaybedip perişan ve sefil hâlde geri döndü. Aralarında Dâvûd adlı bir gencin de bulunduğu Tâlût'a itâat eden az sayıda kimse nehri geçip Amâlika kavmine gâlip geldi. Amâlika kavmi hükümdarı Câlût'u, Dâvûd adlı genç öldürdü. Nihâyet İsrâiloğulları düşmanlarına gâlip gelip kuvvetlendiler.

İşmoil aleyhisselâm İsrâiloğullarına on bir sene peygamberlik yaptı. Peygamberliğin 11. senesinden sonra Tâlût'u İsrâiloğullarına hükümdar tâyin edip elli iki yaşında vefât etti.


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Hz. Yuşa, Yeşu, Peygamberliği ihtilaflı şüpheli olanlar, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------
http://www.esselam.net/peygamberlertarihi/ismoil.htm

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. Yuşa

YÛŞÂ ALEYHİSSELÂM

Peygamberler-Tarihi--
Mûsâ aleyhisselâmın yeğenidir. Yûsuf aleyhisselâm'ın soyundandır.
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Mûsâ aleyhisselâmdan sonra gönderilmiş olup Mûsâ aleyhisselâmın yeğeni veya vekiliydi. İsmi Yûşâ olup, Hıristiyanlar Yeşû diyorlar. Kur'an'da isim olarak anılmamakla birlikte, iki sûrede adı verilmeden söz edilen kişinin Hz. Yuşa olduğu görüşü yaygındır.

Yûsuf aleyhisselâmın neslinden gelen Nûn'un oğludur. Annesi Mûsâ aleyhisselâmın kızkardeşidir. Yûşâ aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâma bildirilen dinin esaslarını insanlara tebliğ etti.

Mısır'da doğan Yûşâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın özel öğrencisi, hâlis hizmet görücüsü ve en yakın dostlarındandı. Mûsâ aleyhisselâm Firavun'un zulmü üzerine Allahü teâlânın emriyle kendine inanan ve tâbi olanlarla birlikte Mısır'dan Tih sahrasına hicret ederken Yûşâ aleyhisselâm da onunla beraber bulundu. Mûsâ aleyhisselâmın Hızır aleyhisselâmla görüşmek üzere çıktığı yolculukta onunla berâber bulundu. Mûsâ aleyhisselâm Hızır aleyhisselâmla karşılaşınca Yûşâ aleyhisselâm geriye döndü. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmın kavmine Arz-ı Mev'ûdu (Filistin ve Şam bölgesini) ihsân edeceğini bildirdi. Fakat isrâiloğulları o beldelerde zâlim ve zorba bir kavim olan Amâlikalıların bulunduğunu ileri sürerek gitmek istemediler. Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma vahyedip: ''Ey Mûsâ! Ben burayı sizin için memleket ve yerleşme yeri olarak yazdım; takdir ettim. Oraya git ve düşmanlardan kim varsa onlarla harp et. Zirâ onlara karşı sizin yardımcınız benim. Kavminden her koldan bir temsilci (nakib) seç al. Onlar vefâkar ve itâatkar olsunlar.'' buyurdu. Bunun üzerine Mûsâ aleyhisselâm her bir koldan iyi haber toplayan, sözünde sâdık ve vefâkar birer temsilci seçti. Bunları Eriha şehri ve ahâlisi hakkında bilgi toplamak için gönderdi. Aralarında Yûşâ bin Nûn'un da bulunduğu haber toplamakla vâzifeli kimseler Eriha'ya gittiler. O belde ahâlisinin iri cüsseli, çok kuvvetli ve kalabalık olduğunu görünce korktular. Geriye dönüp kavimlerine gördüklerini anlatarak onların harbe gitmelerine mâni oldular. Mûsâ aleyhisselâmın kavmi, gelen temsilcilerin anlattıklarını dinleyip harp etmekten vaz geçtiler. İçlerine korku düşüp, feryâda başladılar: ''Keşke Mısır'da ölseydik. Yâhut burada ölsek de, Allah bizi o zâlimlerin memleketine sokmasa, yoksa hanımlarımız, çocuklarımız ve mallarımız ganimet olarak kalacak.'' dediler.

Temsilciler içinde bulunan, Allahü teâlânın kendilerinden ''İsmet ve tevfik'' ile haber verdiği Yûşâ bin Nûn ile Kâlib bin Yuknâ ise kavimlerine gelip, Eriha beldesi ahâlisinin kötü hallerinden bahsetmediler. Diğer kabilelerden o belde ahâlisi hakkındaki haberleri duyanlara ise korkulacak birşey olmadığını, Allahü teâlânın yardım ve inâyetiyle Eriha'nın fethedileceğini bildirip, Mûsâ aleyhisselâma yardımcı olmaya çalıştılar. Onlara dediler ki:

Ey İsrâiloğulları! Cebbarların (zâlimlerin) şehrinin kapısından hemen girin (onların vücutlarının büyüklüğünden korkmayın. Biz onları gidip gördük ve öğrendşk. Onların bedenleri büyük ve kuvvetli fakat kalpleri zayıftır. Sizinle harp etmeye rûhi mentânetleri yoktur.) Bir defâ kapıdan girdiniz mi ( Allahü teâlânın vâd ettiği yardımın size gelmesiyle) elbette siz gâliblerden olursunuz. Siz gerçekten inanan, Allahü teâlânın vâdini tasdik eden kimseler iseniz, (Allahü teâlânın kudretine, size yardım edeceği hakkındaki vâdine, Mûsâ aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanıyor, imân ediyorsanız, düşmanların boy ve cüsselerine bakarak aldanmayınız. Onlardan korkmayınız. Size ilâhi yardımın geleceği husûsunda ve bütün her hâlinizde) Allahü teâlâya tevekkül ediniz. ( O'na itimad ediniz. Yanlız o'na güveniniz ve cihâddan geri durmayınız.) (Mâide sûresi: 23). Fakat İsrâiloğulları onların söylediklerine inanmadılar ve Mûsâ aleyhisselâmın nasihatlerine uymadılar. Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ aleyhisselâm taş ve sopalarla öldürmek istediler. İsrâiloğulları Yûşâ bin Nûn ve Kâlib bin Yuknâ'yı taşlayıp, Mûsâ aleyhisselâma karşı gelerek Allahü teâlâ isyân edince Mûsâ aleyhisselâm üzüldü. Allahü teâlâ isrâiloğullarını kırk sene müddetle Ary-ı Mev'ûd denilen bölgeye girmelerini haram kıldığını bildirdi. ''Biz harbe gitmeyiz'' diyerek isyân eden kimseler kırk sene müddetle Tih sahrasında şaşkın bir hâlde dolaştılar. Kırk sene içinde öldüler. Kırk senenin sonuna doğru Hârûn aleyhisselâm vefât etti. Mûsâ aleyhisselâm vefât ederken yerine Yûşâ aleyhisselâmı halife bıraktı. Allahü teâlâ Yûşâ aleyhisselâmı da İsrâiloğullarına peygamber olarak vazifelendirdi. Bu sırada Mûsâ aleyhisselâma karşı çıkıp; ''Biz harbe gitmeyiz'' diyen kimseler ölmüş, onların yerlerine oğulları ve torunları çoğalmıştı. Allahü teâlâ Yûşâ aleyhisselâma isrâiloğullarını toplayıp Tşh sahrasından çıkarmasını ve Arz-ı Mev'ûd denilen bölgeye gidip cebbârlarla (zâlimlerle) harp etmesini emretti. Yûşâ aleyhisselâm İsrâiloğullarını toplayarak Eriha şehrini kuşattı. Kuşatma altı ay sürdü. Nihâyet bir cumâ günü akşam üzeri mûcizeler göstererek şehri fethetti. Yûşâ aleyhisselâm ve o'na inananlar Eriha'yı fethettikten sonra İlyâ (Eyliyâ) şehrini de aldılar. Bu şehrin Yûşâ aleyhisselâm tarafından fethedildiğini duyan çevre şehirlerin hükümdarlarından beşi bir araya gelip İsrâiloğullarıyla topluca savaşa girdiler. Sonunda hepsi de yenilerek hezimete uğradılar.

Yûşâ aleyhisselâm Eriha ve İlyâ şehirlerini ve civârını fethettikten sonra Belka şehri üzerine yürüdü. Belka şehrini de fethedip, Belâk adındaki hükümdarını ve İsm-i A'zam duâsını bildiği halde Yûşâ aleyhisselâmın ordusuna karşı bedduâ etmeye teşebbüs eden, fakat ibret için dili göğsü üzerine sarkık kalan Bel'âm bin Bâûrâ'yı öldürdü. böylece Belka şehride fethedilmiş oldu. Eriha, İlyâ ve Belka şehirlerinin fethedilmesinden sonra Arz-ı Mev'ûd diye bilinen Filistin ve Şam diyarı da peyderpey İsrâiloğullarının eline geçti. Fetihler yedi sene devâm edip Kudüs şehri de Yûşâ aleyhisselâm ve ona inananlar tarafından fethedildi. Bu bölgedeki diğer şehirleri de fetheden Yûşâ aleyhisselâm batıda beş şehre gidip orayıda düşmanlardan aldı. Daha sonra Şam diyârına giderek orada yerleşmiş otuz bir hükümdarlığın beldelerini zaptetti. Putperest ve Allahü teâlâya isyân eden hükümdarları öldürtüp memleketlerini İsrâiloğulları arasında taksim etti. İsrâiloğullarını Arz-ı Mev'ûd'a yerleştiren Yûşâ aleyhisselâm, onlara Mûsâ aleyhisselâma nâzil olan Tevrât'ı okudu ve hükümlerini açıkladı. Onların Allahü teâlâya imân ve ibâdet üzere kalmalarına çalıştı. Yûşâ aleyhisselâm, Mûsâ aleyhisselâmın vefâtından sonra yirmi yedi yıl insanlara Allahü teâlânın emirlerini bildirdi. Ömrünün sonuna doğru hastalandı. Yerine Kâlin bin Yuknâ'yı halife tâyin etti. Yüz yirmi yedi yaşında vefât etti. Kabrinin Nablûs veya Haleb yakınındaki Mearre şehrinde olduğu rivâyet edilir. Yûşâ aleyhisselâm İstanbul'a hiç gelmedi. Beykoz Tepesinde ziyâret edilmekte olan kabrin Yûşâ peygambere âit olduğu söyleniyorsa da târihi bilgilere uygun değildir. Bu bir veli veyâ havârilerden birine âit olabilir. Böyle ise yine kıymetlidir. Kabrin Yûşâ peygambere âit olup olmadığını kesin olarak söylemek uygun değildir. Yûşâ aleyhisselâm karayağız, orta boylu, güzel yüzlü, iri gözlü, yassı göğüslü bir görünüşe sahipti. Yüzünün güzelliği Yûsuf aleyhisselâma çok benzerdi. Cesûr, kahraman, yiğit, harp taktik ve tekniğinde mahâret sâhibiydi. Mûsâ aleyhisselâma gönderilen Tevrât'ın hükümleriyle amel edip, insanlara tebliğ etmekle vazifelendirilmişti.

Kur'an-ı Kerim'de Yuşa:

Tefsir âlimleri Mâide sûresi 23. âyetinde bildirilen Allahü teâlâya imân edip, o'ndan korkanlardan iki kimseden birisinin ve Kehf sûresi 60- 65. âyetlerinde bildirilen Mûsâ aleyhisselâmın Hızır aleyhisselâmla görüşmek üzere yolculuk ettiği sırada yanında bulunan gencin Yûşâ aleyhisselâm olduğunu bildirmişlerdir.

MÛCİZELERİ:

1- Yûşâ aleyhisselâm, Eriha'yı fethetmek üzere İsrâiloğullarını topladı. Yolculuk esnâsında Şeria (Ürdün) Nehrinin suları çok olduğu için geçemediler. Nehrin üzerinde köprü de yoktu. Yûşâ aleyhisselâm duâ edince Şeria Nehrinden bir yol açıldı. İsrâiloğulları o yoldan geçtikten sonra sular tekrar eskisi gibi akmaya devâm etti. 2- Bir şehrin fethi esnâsında kuşatma uzun sürmüştü. Bütün çalışmalara rağmen surlarda gedik açılmamıştı. Yûşâ aleyhisselâm duâ etti. Allahü teâlânın kudretiyle yer sarsılıp kalenin surları yıkıldı. Yûşâ aleyhisselâm ve ona inananlar şehre girip fethettiler. 3-Yûşâ aleyhisselâm Kudüs şehrini fethetmek için muhâsara etti. Bir cumâ günü akşam üzeri güneş batarken, güneşin bir müddet daha batmaması için Allahü teâlâya yalvardı: ''Ey Allah'ım! Güneşi geri al!'' diye duâ etti. Allahü teâlânın emri ve takdiri ile batmak üzere olan güneş yükseldi. Bir müddet daha gündüz devâm edip Kudüs fethedildikten sonra battı.

Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde bildirdiği hadis-i şerifte; ''Güneş hiçbir kimse için batmaktan alıkonulmaz. Ancak Beyt-i Mukaddesi fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yûşâ aleyhisselâm için batmaktan alıkonuldu.'' buyuruldu.



Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Hz. Yuşa, Yeşu, Peygamberliği ihtilaflı şüpheli olanlar, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Zamane Peygamberleri (!)

Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--

Sual: Peygamber efendimiz, ahir zaman peygamberi olduğuna ve ondan sonra peygamber gelmeyeceğine göre, nasıl oluyor da, Amerika’da Mısırlı R. Halife, Pakistan’da A. Kadıyani, İran’da Bahaullah, Türkiye’de birkaç kişi için peygamber deniyor?

CEVAP:
Peygamber denilen kimselerin, Müslümanlıkla hiç alakaları yoktur. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhammed, Allah’ın resulü ve Hatem-ün-nebiyyindir [nebilerin sonuncusudur].) [Ahzab 40]

Eğer, (Hatem-ün-nebiyyin) değil de, (Hatem-ür-rüsul) denseydi, kötü maksatlılar, (Resul gelmez, ama nebi gelir) derlerdi. Bunun için, (Hatem-ün-nebiyyin) denmiştir.

Artık bir zındık, (Nebi gelmez, ama resul gelir) dese de, bir kıymeti yoktur. Çünkü, resullük makamında nebilik makamı da vardır. Yani her resul nebidir; fakat her nebi resul değildir. Yeni bir şeriat getiren peygambere (Resul) denir. Yeni din getirmeyip, insanları önceki dine davet eden peygamberlere (Nebi) denir. Emirleri tebliğ etmekte ve insanları, dine davette resul ile nebi arasında bir ayrılık yoktur. Resul ile nebi eşanlamlıdır. Bunun için, Peygamber efendimize, resul de, nebi de denmiştir. Mesela nebi geçen bir âyet-i kerime meali:
(Allah ve melekleri, Nebi’ye çok salevat getirir. Ey müminler, siz de ona salevat getirin!) [Ahzab 56]

Nebi de, resul de gelmez
Demek ki, resul olan bir peygamber, aynı zamanda nebidir. (Nebi gelmez) demek, resul de gelmez demektir. Peygamber efendimiz de, kendisinin, Hatem-ün-nebiyyin veya Hatem-ül-enbiya olduğunu bildirmiştir. (Buhari)

Allahü teâlâ, Resulüne, (Sana indirdiğim Kur’an-ı kerimi, insanlara açıkla) buyurmaktadır. (Nahl 44)

Resulullah da açıklıyor. Son peygamber ile ilgili açıklamalarından bazıları şöyledir:
(Nebilik ve resullük sona ermiştir. Benden sonra nebi de, resul de yoktur.) [Tirmizi]

(Resullerin ilki Âdem ve sonuncusu Muhammed [aleyhisselam]dir.) [Hâkim]

(Bana has olan 5 isim vardır: Muhammed [Yerde gökte çok övülen], Ahmed [En çok övülmüş], Mahi [küfrü silen], Haşir [önce haşrolan] ve Akib [Hatem-ül-enbiya]) [Buhari]

Uzun bir hadis-i şerifte ise, ahirette kendilerinden şefaat istenen bütün peygamberler, insanları Muhammed aleyhisselama göndereceklerdir. İnsanlar da, Peygamber efendimize, (Sen Allah’ın resulü ve hatem-ül-enbiya’sın, bize şefaat eyle) diyeceklerdir. (Buhari, Müslim)

Mevahib-i ledünniyye’de buyuruldu ki:
Resulullahın getirdiği din, diğer peygamberlerin şeriatini nesh etmiş ve kıyamete kadar devam edecektir. Bu bakımdan, Resulullahın ümmeti, diğer ümmetlerden çok olacaktır. Peygamber efendimize ait haslet çoktur.

Her milletin peygamberi
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kıyamette tebaası en çok olan Peygamber ben olurum.) [Buhari]

(Bütün nebilere altı hasletle üstün kılındım. Ben bütün insanlara gönderildim. Nebiler benimle tamamlandı.) [Müslim]

(Her nebi, kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise, kızıl kara her millete gönderildim.) [Buhari]

İslamiyet’ten önce, zina çok olurdu. Bir kadın, bir erkek ile uzun zaman, flört edip metres olarak yaşar, sonra evlenirdi. Hazret-i Âdem, öleceği zaman, oğlu Hazret-i Şit’e, (Yavrum, alnında parlayan bu nur, son peygamber olan Muhammed aleyhisselamın nurudur. Bu nuru, mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da böyle vasiyet et) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)

Her resul, nebidir. Her nebi, resul değildir
Mezhepsiz türediler, her gün yeni bir yorum getirerek, 14 asırdır bozulmadan gelen dinimizi dört koldan bozmaya, yıkmaya çalışıyorlar. Hadis-i şerifleri inkâr için adeta birbirleri ile yarış ediyorlar. Kimi hayzlı iken namaz kılınır, oruç tutulur diyor. Kimi cünüpken Kur’an okutuyor. Kimi de, akraba dışındaki kadınlarla yapılan zina günah değil, cinsel hizmet vermektir diyor. Kimi mehdi olduğunu ilan ediyor, R. Khalife, A.Kadıyani, Bahaullah ve daha başka zındıklar da kendilerine peygamber diyor.

19’cu Reşat Halife ve bazı zındıklar peygamberim (Resulüm) diyebilmek için, Ahzab suresinin, (O, [Muhammed aleyhisselam] Allah’ın resulü ve nebilerin sonuncusudur) [mealindeki 40. âyet için, “Nebi gelmez ama resul gelir” diyorlar. Halbuki “Nebi” gelmezse, “Resul” hiç gelmez. Çünkü nebi, kendinden önce gelen Resulün dinini tebliğ eden peygamberdir. Risalet [Resullük] makamı, nübüvetten [nebilikten] daha özel ve yüksektir. Her resul nebidir; fakat her nebi resul değildir. Artık peygamber gelmeyeceğini âyet ve hadislerle tekrar yazalım.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Nübüvvet ve risalet sona ermiştir. Benden sonra nebi de, resul de yoktur.) [Tirmizi]

(Nebiler benimle son buldu.) [Müslim]

(Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer olurdu.) [Buhari]

(Ben peygamberlerin efendisiyim, hepsinin sonuncusu ve şefaat edicilerin ilkiyim.) [Darimi]

(Diğer nebilere göre benim durumum şuna benzer. Güzel bir ev yapılır, ama bir kerpici eksiktir. Ziyaretçiler, evi beğenir. Yalnız "Şu boşluğa da bir kerpiç konsaydı" derler. İşte ben o kerpicim, nebilerin sonuncusuyum.) [Buhari, Müslim]

Kur’an-ı kerimde ise mealen buyuruluyor ki:
(Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]

Allahü teâlâ, son peygamberini gönderip dinini tamamladığına ve dinde noksan kalmadığına göre artık başka din ve başka peygamber aramak, Kur’an-ı kerimi inkâr olur. Peygamberlere ve onlara gönderilen kitaplara inanmak, imanın şartlarındandır.

Yeni bir din getiren, kendisine kitap verilen Peygambere resul dendiği gibi nebi de denir. Yani her resul, nebidir. Her nebi, resul değildir. Yeni din getirmeyip, önceki dine davet edenlere nebi denir. Fussilet suresinin (Resulüm!) Sana söylenen, senden önceki resullere söylenmiş olandan başka bir şey değildir) mealindeki âyet-i kerimesi de, resullere kitap verildiğini göstermektedir. Allahü teâlâ, dinini bildiren kitap göndermedikçe ceza vermiyor. İsra suresinin (Biz resul göndermedikçe azap etmeyiz) mealindeki 15. âyet-i kerimesi de, resulün kitap getiren peygamber olduğunu bildirmektedir. Peygamber Farsçadır, resul veya nebi anlamında kullanılır. Nebilik resullük makamı içindedir, nebi gelmezse, resul hiç gelmez. Sapıkların dediği gibi, resullük nebilik makamı içinde değildir.

Nisa suresinin, (Kıssalarını sana bildirmediğimiz resuller de gönderdik) mealindeki 64. âyeti, Peygamber sayısının Kur’an-ı kerimde bildirilmediğini göstermektedir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Nebiler 124 bin, resuller ise 313’tür.) [Hâkim]

Kur’an-ı kerimde bir resul için, o bir nebi idi denmesi onun resul olmadığını göstermez. Resulullah olan Peygamber efendimizin de nebi olduğu birçok âyette geçiyor. Ankebut suresinin, (İshak ve Yakub’u ona bağışladık. Nebiliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik) mealindeki 27. âyetinde, İbrahim aleyhisselamın soyundan gelenlere nebilik verildiği gibi kitap verilenler yani resuller de vardır.

Kendilerine kitap verilen resullerden bazıları şunlardır:
Hazret-i Nuh resul ve nebi idi. (Şuara 107, Araf 61)
Hazret-i İbrahim, resul ve nebi idi. (A. İmran 84, Meryem 41)
Hazret-i Musa, resul ve nebi idi. (Meryem 51, Araf 104, Zuhruf 46)
Hazret-i İsa, resul ve nebi idi. (Nisa 157, Maide 75)
Hazret-i Hud, Hazret-i Salih, Hazret-i Lut, Hazret-i Şuayb resul idi. (Şuara 125, 143, 162, 178)

Nebilere örnek:
Hazret-i Harun nebi idi. (Nisa 163, Meryem 53) [Hazret-i Musa zamanında ona nebilik verildi, Museviliği tebliğ etti.]
Hazret-i Yahya nebi idi. (A. İmran 39) [ Hazret-i İsa zamanında İseviliği tebliğ etti.]

Resul, elçi, haberci anlamında da kullanılır. Melekten veya peygamber olmayan insanlardan da resul olur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah meleklerden de resuller [elçiler] seçer, insanlardan da.) [Hac 75]

(Gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki resullerimiz [elçilerimiz yani hafaza melekleri de] yazmaktadır.) [Zuhruf 80]

(Birinize ölüm gelince, resullerimiz [elçilerimiz yani görevli melekler] onun canını alır.) [Enam 61]

(Melekler dediler ki: Ey Lut, Biz Rabbinin resulleriyiz [yani elçileriyiz].) [Hud 81]

(O Kur’an, itibarlı bir resulün [elçinin yani Cebrail’in] getirdiği sözdür.) [Tekvir 19]

(Melikin elçisi Yusuf’a geldiği zaman...) [Yusuf 50]

([Melike Belkıs dedi ki] hediyelerle gönderdiğim mürseller [elçiler] ne ile dönecek.) [Neml 35]

Âlemlere rahmet olan zat
19’cu diyor ki: Allah’ın elçisi olan Reşat Halife ile Muhammed arasında ayrım yapmak Kur’ana aykırıdır. Muhammed, diğer elçilerden üstün olmadığı gibi, Reşat Halife’den de üstün değildir. Çünkü Kur’anda, (Resuller arasında ayrım yapmayız) deniyor. (Bekara 285)
CEVAP
Kur’an-ı kerimde (Muhammed aleyhisselam Allah’ın resulü ve nebilerin sonuncusudur) diye bildiriliyor. (Ahzab 40) Hadis-i şerifte de, (Nebilik ve resullük sona erdi. Benden sonra nebi de, resul de yoktur) buyuruldu. (Tirmizi)

Reşat Halife’nin Kur’an ve Sünnete rağmen, resul [elçi] olduğuna delil nedir?
(Resuller arasında ayrım yapmayız) âyeti, (Yahudi ve Hıristiyanlar gibi, Peygamberlerden bazısını kabul edip, bazısını inkâr ederek ayrım yapmayız, hepsi de peygamberdir) demektir.

Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resullerden kimisini kimisine üstün kıldık.) [Bekara 253]

(Nebilerden bazısını bazısından üstün kıldık.) [İsra 55]

Demek ki, Resullerin de, nebilerin de birbirinden üstün olanları vardır. Her peygamber kendi milletine geldi, fakat Muhammed aleyhisselam bütün âlemlere [insanlara, cinlere] geldi: (Alemlere [Cin ve insanlara ilâhi azap ile] korkutucu [uyarıcı] olsun diye Furkanı [Kur’anı] kuluna [Muhammed aleyhisselama] indiren [Allah’ın şanı] ne yücedir.) [Furkan 1]

(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158]

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107]

19’cuların Resulullaha hakaret ettikleri gibi, müşrikler de mecnun demişlerdi:
(Habibim, Rabbinin verdiği nimetlerle sen mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükâfat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin.) [Kalem 2-4]

Bir hadis-i şerifte de, (Beni insanların en iyisi bilmeyen kâfir olur) buyuruldu. (Hatib)

Bizim Peygamberimiz âlemlere rahmet olarak gönderildi. Sizin elçiniz Reşat Halife, ne olarak gönderildi? Benim görüşüm senet olmaz ama nasıl şeytan insanları saptırmak için gönderilmişse, Reşat Halife de fitne olarak gönderildi.

Peygamberlerin en üstünü
Sual: Reşat Halife’ye peygamber diyen bir genç diyor ki:
“Din kitapları, Hazret-i Muhammedin her peygamberden üstün olduğunu yazsa da, bu Kur’ana aykırıdır. Peygamberlerden biri diğerinden üstün değildir. İşte âyetler:
Bekara (2/136) Nebilerin hiç biri arasında ayrım yapmayız.
Bekara (2/285) Elçilerin hiç birisi arasında ayırım yapmayız.
Nisa (4/152) Elçiler arasında hiçbir ayrım yapmayanların ödülleri elbette verilecektir.
Enam (6/50) De ki: Allah’ın hazineleri benim yanımda demiyorum, gaybı da bilmem, melek de değilim.
Bu âyetler varken bir elçi diğerinden üstündür diyemem. Bana göre, Reşat Halife en üstündür ama âyetler buna engeldir.”
Bu gencin dediği doğru mudur?
CEVAP
Tamamen yanlıştır. Muhammed aleyhisselamdan sonra artık peygamber gelmeyeceği âyet ve hadis-i şeriflerle sabittir. Genç, Resulullah efendimizi öven hiçbir âyeti almamış. (Resuller arasında ayrım yapmayız) âyeti, (Yahudi ve Hıristiyanlar gibi, Peygamberlerden bazısını kabul edip, bazısını inkâr ederek ayrım yapmayız, hepsi de peygamberdir) demektir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Resullerden kimisini kimisine üstün kıldık.) [Bekara 253]

(Nebilerden bazısını bazısından üstün kıldık.) [İsra 55]

19 cu bu âyetleri yazmamakla hakkı gizleyemez. Her resul, kendi milletine geldi, ama Resulullah bütün âlemlere [insan ve cinlere] geldi. Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, Ya Musa, Ya İsa) diyerek ismi ile hitap ederken, Muhammed aleyhisselama, (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diye özel hitap ediyor. Bu hitap şekli de Onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu göstermektedir.

Fatiha suresinde bildirdiği gibi Allahü teâlâ (Âlemlerin Rabbi)dir. Resulullah da âlemlerden üstün olduğu için, (Rabbüke), (Rabbike) yani (Senin Rabbin) buyuruluyor. (Bekara 30, Saffat 180)

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107] (Hangi elçi âlemlere rahmet olarak gönderildi? Bu rahmet, yalnız insanlar için değil, bütün mahlûklar içindir. Hatta kâfirler bile faydalanır.
Nitekim (Sen içlerinde bulunduğun sürece, Allah onlara [kâfirlere] azap etmez) buyuruluyor. (Enfal 33)

(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158] (Her elçi bir millete gelmiş iken Muhammed aleyhisselam bütün insanlara gelmiştir.)

(Âlemlere [Cin ve insanlara ilâhi azap ile] korkutucu [uyarıcı] olarak Furkanı [Kur’anı] kuluna [Muhammed aleyhisselama] indiren [Allah’ın şânı] ne yücedir.) [Furkan 1]

(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe 28]

(Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükâfat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin.) [Kalem 2-4] (En büyük ahlak sahibi başka Nebi var mı?)

(Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5] (Razı olana kadar nimet verecek. Başka hangi Peygambere bu nimetler veriliyor?)

(Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56] (Başka hangi Peygambere bu makam veriliyor?)

Fetih suresinin, (Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur) mealindeki 28. âyeti de Resulünün getirdiği dinin ve kendisinin en üstün olduğunu göstermektedir.

Herkese gönderilen Peygamber
Sual: Yeni bir peygamber gelecek mi? Bazıları, (Nebi gelmez; ama resul her zaman gelir, şu anda resuller, yani elçiler vardır) diyorlar. Peygamber efendimiz son nebi ve son resul değil midir?
CEVAP
Evet, son nebi ve son resuldür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Nübüvvet ve risalet sona erdi. Benden sonra nebi de, resul de yoktur.) [Tirmizi] (Nübüvvet ve risalet peygamberlik demektir. Bu hadis, açıkça, nebi de, resul de gelmeyeceğini bildirmektedir.)

(Resullerin ilki Âdem ve sonuncusu Muhammed’dir.) [Hâkim]

(Nebiler benimle son buldu.) [Müslim] (Bu iki hadis-i şerif de, resulün de, nebinin de gelmeyeceğini açıkça bildiriyor. Necdiler, ilk peygamber olan Âdem aleyhisselamı inkâr ediyorlar.)

(Öğünmüyorum, ben nebilerin efendisi, sonuncusu ve şefaat edicilerin de ilkiyim.) [Darimi]

(Peygamberim diyen yalancılar çıkar, benden sonra peygamber gelmez.) [Mişkat-ül-mesabih]

(Diğer nebilere göre benim durumum şuna benzer. Güzel bir ev yapılır, ama bir kerpici eksiktir. Ziyaretçiler, evi beğenir. Yalnız "Şu boşluğa da bir kerpiç konsaydı" derler. İşte ben o kerpicim, nebilerin sonuncusuyum.) [Buhari, Müslim]

(Her peygamber yalnız kendi kavmine geldi, ben ise bütün insanlara gönderildim.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai] (Peygamber efendimiz, âlemlere rahmet olarak bütün dünyaya gelmiştir. Hatta cinlerin de Peygamberidir. Birkaç âyet meali şöyledir:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107]

(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158]

(Âlemlere [Cin ve insanlara ilahi azap ile] korkutucu [uyarıcı] olarak Furkanı [Kur’anı] kuluna [Muhammed aleyhisselama] indiren [Allah’ın şânı] ne yücedir.) [Furkan 1]

(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe, 28])

Allahü teâlâ, âlemlere rahmet olarak gönderdim diyor, o, bütün insanların peygamberi diyor. Allah’ın bu rahmeti yetmiyor mu da, yeni elçi aranıyor? İslam binası tamamlanmıştır. Bir âyet meali:
(Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.) [Maide 3] (Son Resul gelip din tamamladığına göre, artık başka din ve başka Resul aranmaz.)

Nebi, Resul gelmeyecek ama ben resulüm diyen yalancılar çıkacak. Birkaç hadis-i şerif meali:
(Davaları bir olan iki büyük ordu, çarpışmadıkça ve kendilerine ben resulüm [peygamberim, elçiyim] diyen yalancılar çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İ.Ahmed] (Bu hadis-i şerifler, Resulullah efendimizin mucizelerindendir.)

(Resulüm diyen yalancılar çıkacaktır. Benden sonra resul yoktur.) [Nesai, İ.Ahmed, Taberani]

(Deccal gelmeden otuz kadar veya daha fazla kendilerine resul [elçi] diyen yalancılar çıkar. Bunlar, sizde olmayan âdetler, bid’atler çıkarır ve dininizi değiştirirler. Bunlardan sakının ve onlara düşman olun.) [Taberani] (Mesela bunlar imanın şartını eksiltir veya çoğaltırlar, kaderi inkâr ederler, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu kabul etmezler. 19 un katı olmayan âyetler uydurma derler. Hadisleri inkâr ederler. İslâm âlimleri dini yanlış bildirmiş derler.)

(Kıyametten önce resulüm diyen yalancılar çıkar. Onlardan sakının.) [Müslim, Taberani]

Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Dini videolar, dinsel resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Peygamberlerin Sıfatları

Peygamberler-Tarihi--
Bütün peygamberler Allah Teâlâ tarafından seçilip ilâhî elçiler olarak insanlara gönderildiklerine göre, hepsi birbiriyle kardeş gibidirler. Onlar bir âiledendir ve bir tek cemaattır: Bütün peygamberler doğru sözlü, sâdık, emîn, akıllı, sağlam karakterli, uyanık kalpli, yüksek ahlaklı, dünyada ve âhirette itibarlı ve Allah'a en yakın olan sevgili kullar, ilahi elçilerdir.

Onların diğer insanlardan ayn, kendilerine ait ortak bazı sıfât ve özellikleri vardır. Bu sıfatlar sayesinde yüce yaratıcı ile kulları arasında elçilik yapma liyakatını kazanmış olurlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: "Allah, peygamberliğini kime ve nereye vereceğini daha iyi bilir" (el-En'âm, 6/l?4). Bütün peygamberlerde ortak olan sıfatları şu beş maddede toplamak mümkündür: Emânet, sadakat fetânet, ismet, tebliğ.

1. Emânet Sözlükte, güvenmek, emin olmak, korkmamak ve güvenilir olmak anlamında bir mastardır.

Emânet, peygamberlerin kudsî görevlerini yerine getirmek hususunda ve her konuda emin ve güvenilir olmalarıdır. Bütün peygamberler son derece emin, güvenilen dürüst ve seçkin şahsiyetlerdir. Onlardan asla her hangi bir hiyânet meydana gelmez. Çünkü, Allah Teâlâ, ilâhî vahyini, peygamberlik şeref ve vazifesini hainlere değil, ancak her bakımdan emin olan sâdık kullarına verir. Peygamberlerini bu gibi emin, sâdık ve dürüst kulları arasından seçer. Şüphe yok ki Allah (c.c) peygamberlik derecesine kirnin daha lâyık olduğunu en iyi bilendir.

Kur'an-ı Kerim'de, geçmiş peygamberlerin emânet sıfatlarından söz eden ayetler vardır: Hûd peygamber, kavmine şöyle demişti: "Size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım" (el-A'raf, 7/68). eş-Şuarâ Suresi'nde Nuh, Hûd. Salih, Lut ve Şuayb peygamberlerin kavimlerine, "Şüphesiz ben, size gönderilen emîn bir peygamberim" dedikleri zikredilir (bkz. 26/108, 125, 143, 162, 178).

Peygamber olmadan önce Hz. Musa için Şuayb aleyhisselâmın iki kızından biri şöyle demiştir: "Babacığım, onu ücretle çalıştır. Çünkü o, ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir bir adamdır" (el-Kasas, 28/26). Hz. Musa, Medyen'den Mısır'a peygamber olarak dönünce Firavun'un kavmine şöyle demişti: "Allah'ın kullarını bana bırakın. Çünkü ben size gönderilmiş emîn bir peygamberim" (ed-Duhân, 44/18).

Hz. Muhammed de gerek peygamberlikten önce ve gerekse peygamberliği sırasında toplum içinde en güvenilir bir üstün kişiliğe sahipti. Bu yüzden Mekke'de Kureyş toplumu ona "el-Emîn" lakabını takmışlardı. Nitekim peygamber olmadan beş yıl önce yapılan Kâbe tamiri sırasında Hacerul-esved'in yerine konulması şerefini paylaşamayan, Kureyşliler arasında, çatışmaya varabilecek bir anlaşmazlık çıkmıştı. Bu arada Ebû Ümeyye Velid b. Muğîre'nin, "Şu kapıdan ilk mescide girecek olanı hakem yapınız" teklifi kabul edildi. Biraz sonra, belirtilen Benü Şeybe kapısından 35 yaşlarındaki Hz. Muhammed'in girdiği görüldü. Kureyşliler topluca "İşte el-Emîn, güvenilir kimse, onun hakemliğine razıyız" dediler (İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, Beyrut 1391, I, 209; İbn Sa'd, Tabakât, I, 146; Abdurrazzâk, el-Musannef, V, 319; İbnül-Esîr, el-Kâmil, Beyrut 1385/1965, II, 45; Taberî, Tarih, Mısır 1.326, II, 201).

2- Sıdk Sıfatı: Sıdk, peygamberlerin, ilâhî hükümleri, emir ve yasakları insanlara tebliğde ve verdikleri her türlü haberde doğru sözlü, sadık olmalarıdır. Peygamberlerin yalan söylemeleri (kizb) asla caiz değildir. Aksi halde, insanları kendilerine inandırmaları ve onları irşad ederek doğru yola sevketmeleri mümkün olmaz. Çünkü yalan söylemek, büyük bir günah olduğundan, pey'gamberlerin "ismet" ve "emanet" sıfatlarıyla bağdaşmaz. Oysa Allah Teâlâ onların peygamberlik iddialarını tasdik etmek için her birine "Mucizeler" veriyor ve onunla adeta, "Kulum, peygamberlik iddiasında ve bendendir diye bildirdiklerinde sadıktır" diyor. Hak Teâlâ'nın yalancıları tasdik etmesi aklen mümkün olmadığına göre, peygamberlerin sıdk (doğruluk) sıfatı ile vasıflanmaları vâcib; yalan söylemeleri ise imkânsızdır.

Kur'an-ı Kerim'de Allah, peygamberlerini doğruluk vasıflarıyla methetmiştir: "Ey Muhammed! İnsanlara Kur'an'daki İbrahim kıssasını anlat. Şüphesiz ki o, özü sözü doğru, sıddîk bir peygamberdi" (Meryem, 19/41);

"Kitapta İdris'i de zikret. Çünkü o, çok doğru bir rıebî idi" (Meryem, 19/55); Hiç bir peygambere kavmi; "biz seni daha önce yalancı tanıyorduk" diyememiştir.

Peygamberlerin emânet sıfatı, onların diğer insanlarla münasebetlerinde güvenilir olmaları yanında; asıl vahiy üzerinde emîn olmayı, Allah'ın emir ve yasaklarını insanlara değiştirmeden, arttırıp-eksiltmeden tebliğ etmesidir. Kur'an'da, "O Peygamberler Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler, O'ndan korkarlar ve O'ndan başka hiç bir kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak Allah yeter" (el-Ahzâb, 33/39) buyurulur. Bir peygamberin emânete hıyânet etmesi, O'nun kutsal görevi ile bağdaşmaz. "Bir peygamber için emânete hıyânet etmek olur şey değildir” (Âl-i İmrân, 3/161)

3- Fetânet Sıfatı

Fetânet, peygamberlerin üstün bir akıl ve zekâya, kuvvetli bir hâfıza ve yüksek bir ikna gücüne sahip olmalarıdır. Her peygamberin, şerefli ve yüce olduğu kadar da ağır ve çok mesuliyetli olan peygamberlik görevini eksiksiz ve mükemmel bir şekilde yerine getirebilmesi için, böyle üstün bir zekâya ve yüksek vasıf ve yeteneklere sahip olması gerekir. Aksi halde, gönderildikleri milletlere karşı kuvvetli hüccet (kesin delil) ikame edemez, onları ikna veya ilzam işin gerekli güzel mücadeleyi yapamazlar; kendilerine inananları irşad ederek onları hak ve hidayete sevkedemezler.

O halde peygamberler, en akıllı, en zeki ve en kaabiliyetli mümtaz şahsiyetlerdir. Haklarında zayıf akıl ve zayıf hâfıza, delilik ve gaflet gibi noksan sıfatlar asla caiz değildir.

Kur'an'da peygamberlerin üstün zekâ ve kabiliyetlerine işaret eden ayetler vardır:

"Kur'an vahyedilirken, henüz bitmeden okumaya kalkma. Rabbim ilmimi artır, de" (Tâhâ, 20/114); "Ey Muhammed, Cebrâil sana Kur'an'ı okurken, acele ederek onunla birlikte dilini oynatma. Onu bir araya toplamak ve okutmak şüphesiz bizim işimizdir" (Kıyâme, 75/16-17). Vahyin gelişi sırasında ezberlemek işin dilini Kur'an'la hareket ettirmesi onun fetânet ve zekâsındandır. Yine vahiy tamamlanmadan önce, ayetleri yeniden okumak için acele etmesi, peygamberin zekâ olgunluğunu gösterir. Çünkü O, böylece, zaten Cenab-ı Hakkın yardımı sayesinde hâfızasına yerleşecek olan vahyi, kendi zekâ gücü ile ezberinde tutmaya çalışmaktadır.

4- İsmet Sıfatı

İsmet, peygamberlerin gizli ve aşikâr her türlü masiyetten, günahtan ve peygamberlik şerefiyle bağdaşmayacak hareketlerden uzak bulunmalarıdır. İsmet'in, yani nezâhet ve mâsumiyetin zıddı olan, her türlü günah ve âdi davranışlar, peygamberler hakkında muhaldir. Çünkü, eğer peygamberlerin günâh ve suç işlemeleri veya ismet ve nezahete yaraşmayan uygunsuz hareketler yapmâları onlar hakkında caiz olsaydı, biz insanların da onlara uyarak çirkin şeyler yapmamız normal karşılanır ve günah sayılmazdı. Zira peygamberler bizim uymamız gereken güzel örneklerimizdir. Bu bakımdan, peygamberlere uymak ve onlara itaatla emredildik. Halbuki Allah Teâlâ, kullarına günah işlemeyi ve günahkârlara itaatı emretmez ve bu gibileri peygamber olarak seçip göndermez. Bu sebeble, Ehl-i sünnete göre; peygamberler asla büyük günah işlemezler. Sehven (yanılarak) "zelle" cinsinden küçük günah işlemeleri caizdir. Ancak, bunda ısrar etmezler, derhal ikaz edilirler ve bir daha aynı hataya düşmezler.

İsmet'in peygamberlerde bulunması gereken bir sıfat olduğunda, tüm İslâm bilginleri görüş birliği işindedir. Ancak niteliği ve kapsamı üzerinde han görüş ayrılıkları mevcuttur.

Maturidilere göre, peygamberin günahtan korunmuş olması, onu tâate zorlamadığı gibi; günah işlemekten de aciz bırakmaz. Ancak ismet, Allah'ın bir lütfu olup, peygamberi hayır yapmaya sevkeder, kötülükten de alıkor. Fakat ilâhi imtihanın gerçekleşmesi için onda yine de irâde mevcuttur (Sabunî, el-Bidâye, terc. Bekir Topaloğlu, Ankara 1979, s. 121-122). İsmet, peygamberler iğin gerekli bir sıfattır. Çünkü peygamberlerin günah işlemeleri, yalan söylemeleri caiz olsaydı; verdikleri haberlerin doğruluğuna güvenilmezdi. Bu durum, onların Allâh'ın hucceti olma özelliklerine gölge düşürürdü.

Peygamberlerden günah (fısk) sâdır olsaydı, bu onların şâhitlik ehliyetini ortadan kaldırırdı. Kur'an'da: "Ey iman edenler! Size bir fâsık haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın" (Hucurat, 49/6) buyurulur. Yüce Allah fâsığın şehâdetini kabulde tedbirli olmayı ve duraksamaya emrediyor. Peygamberden fıskın sudûru halinde dünyadaki şahitliği düşünce; ahiretteki ümmetine olan şahitliği de düşer. Halbuki Kur'an'da, "Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şâhit olasınız. Peygamber de size şâhit olsun " (el-Bakara, 2/ 143). Kıyamette şâhitliği bildirilen kimsenin, dünya şâhitiği de teyid edilmiş olmaktadır (er-Râzî, İsmetü'l-Enbiyâ, Kahire 1986, s. 41-42; Mefatih'ul Gayb, III, 8).

Peygamberler iyiliği emir ve kötülükten sakındırmaya çalışırlar. Kendileri tâatı terkedip, masıyeti işleselerdi, şu ayetlerin muhatabı olurlardı:

"İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?" (el-Bakara, 2/44); "Ey insanlar, niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz! Yapamayacağınız şeyi söylemek Allah nezdinde en sevilmeyen bir şeydir" (es-Sâf, 61/2-3). Diğer yandan, uyanlarının onları kötülükten menetmeleri gerekirdi ki bu, peygambere karşı bir zorlama ve eziyet olurdu. Kur'an'da bu yasaklanmıştır. "Allâh ve Resulüne eziyet edenleri, o, dünya ve ahirette lanetledi" (el-Ahzâb, 33/23; er-Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, III, 8; İsmetü'l E'nbiyâ, s. 42, 43).

Ehl-i sünnete göre, peygamberlerin masum oluşu vahiyden sonra sabittir. Kur'an-ı Kerim'de bazı peygamber kıssaları anlatılırken, onların günah işlediklerini düşündüren örneklere rastlanır. Hz. Adem'in cennette yasak meyveyi yemesi (el-Bakara, 2/35-37; el-A 'râf. 7/20, 21, 23); Nuh aleyhiselâmın iman etmeyen oğlunu gemiye almak iğin duâ etmesi (Hud, 11/45-47); Hz. İbrahim'in putları kendi kırdığı halde, kavmine kimin kırdığını büyük puttan sormalarını istemesi (el-Enbiyâ, 21/57, 62, 63); Hz. Lût'un eş cinsel erkeklere kendi toplumunun kızlarını teklif etmesi (Hud, 11/77-79); Hz. Musa'nın bir şahsın ölümüne sebep olması (Kasas, 28/15); Hz. Yunus'un kavmini izinsiz terketmesi (el-Enbiyâ, 21 /87-88); Hz. Davud'un davacıyı dinleyip davalıyı dinlemeden davacı lehine hüküm vermesi (Sâd, 38/21-25); Hz. Muhammed'in kâfirlerin reislerini İslâm'a davet ettiği sırada gelip, soru soran ve bir ama olan Abdullah b. Ümmü Mektûm'a yüzünü buruşturması ve sırtını dönmesi (Abese, 80/1-12) örnek verilebilir. Ancak bu ve benzeri peygamber kıssalarında görülen hallerin bazıları ya peygamberlikten önceye aittir veya bunlarla ilgili nakiller muteber değildir. Bazıları da peygamberlerin şanına yakışacak biçimde açıklanmıştır. Çünkü eğer peygamberlerin günah işlemesi mümkün olsaydı, onların sözüne güvenilmez ve böylece ilâhî huccet gerçekleşmiş olmazdı.


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Dini videolar, dinsel resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------



Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler TarihiÖdev - hazır ödev - hazır proje - Ödev - hazır ödev - hazır proje - Ödev - hazır ödev - hazır projepeygamberler tarihi, peygamberler tarihi hz musa, peygamberler tarihi hz harun, peygamberler tarihi ansiklopedisi, peygamberler tarihi indir, peygamberler tarihi kodu, peygamberler tarihi hz yakup, peygamberler tarihi video, peygamberler tarihi diyanet, peygamberler tarihi izle, peygamberler tarihi kronolojisi, peygamberler tarihi hz yahya, bütün peygamberler tarihi, peygamberler tarihi download, peygamberler tarihi kitabı, peygamberler tarihi pdf, peygamberi görmek için, peygamberimizin hayatı, peygamber efendimizin hayatı, peygamber efendimizin sünnetleri, peygamber isimleri, peygamber efendimizin güzel adları mübarek isimleri, peygamberimizin hanımları, peygamber efendimizin mucizeleri, peygamberlerin hayatı, peygamberler tarihi hz lokman, kısa peygamberler tarihi, peygamberler tarihi html, peygamberler tarihi kitap, peygamberler tarihi sesli

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Peygamberlere İman

Peygamberlere İman ve Önemi

Peygamberler-Tarihi--
Kur'an-ı Kerim'de zikredilen birçok ayetlere ve Peygamberimiz (s.a.s)'in bazı sahih hadislerine göre Allah Teâlâ'nın razı olduğu yegâne hak din olan İslâm'da iman esaslarından biri de, Allah (c.c.) tarafından insanları irşad ederek onlara doğru yolu göstermek için gönderilen bütün peygamberlere iman etmektir. Bu ortak esas, İslâmda iman esasları arasında yer alan çok önemli bir rükündür. Çünkü "meleklere" iman edilmeden, "İlâhî kitaplara" inanmak mümkün olmadığı gibi, bu kitabları insanlara tebliğ etmekle görevli ve sorumlu olan "Peygamberlere" iman edilmeden de, mukaddes kitablara iman etmek mümkün değildir.

Gerçek şudur ki; peygamberlik müessesesine inanılmadan din, yani ilâhî emir ve yasaklar söz konusu olmaz. Çünkü peygamberler, Allah Teâlâ'nın insanları irşad için gönderdiği birer ilâhî elçi olarak kendilerine vahyolunan ilâhî hükümleri, emir ve yasakları yalnız tebliğ etmekle kalmazlar; aynı zamanda bu hükümleri kendi nefislerinde aynen tatbik eder ve günlük hayatımızda fert ve toplum olarak nasıl uygulayacağımızı gösterirler. Peygamberler, herkes tarafından takip edilebilecek üstün vasıflı, yüksek ahlâklı, kâmil ve örnek insanlardır. Onlar, her hususta çok güzel birer örnek oldukları için, insanları kolayca etkiler, onlara Allah sevgisi ve O'na imanı aşılar ve peşlerinden sürükleyerek hayatlarında esaslı değişiklikler yaparlar. Çünkü nefsi ve aklı ile başbaşa olan insanların ıslahı ve doğru yola yöneltilmeleri, ancak yine birer insan olan, günahlardan arınmış (masum) peygamberlerin önderliğinde başarılabilir. Onun içindir ki, melekler insanlara değil, yalnız peygamberlere elçi olarak gönderilmişlerdir: "(Onlara) de ki: Eğer yeryüzünde yaşayıp huzur içinde dolaşanlar melekler olsaydı, muhakkak Biz, onlara gökten melek bir peygamber indirirdik" (el-İsrâ, 17/95).

Kur'an-ı Kerim'in bildirdiğine göre, peygamberlik müessesesi ve ilâhî kitaplar Allah Teâlâ'nın insanlara lutfettiği manevî bir hediye (mevhibe-i ilâhiyye)dir. Âlemleri yaratan Allah (c.c) insanlar ve milletler arasında bir fark gözetmeden, onların her birine maddî sayısız nimetler ve çeşitli rızıklar verdiği gibi, ruhî bir gıda, manevî bir nimet olarak peygamberlik nimetini de aynı ilâhî esasa göre insanlık âlemine ihsan etmiştir. Bu yönden peygamberlik, lutfu ve rahmeti sonsuz olan Rabbulâlemin'in bütün dünya milletlerine dağıttığı ilâhî bir hediyedir. Madem ki insanlar hidayet yolunu bulmak, hak ve adalet üzere kurulan ilâhî nizamı öğrenerek hayatlarında uygulayabilmek için Allah (c.c) tarafından seçilerek gönderilen masum (günahsız) peygamberlere ve onlara indirilen ilâhî vahye muhtaçtırlar; o halde bütün insanların Rabbı, Hâlık ve Râzıkı olan Allah Teâlâ, elbette ki kulları arasında ayırım yapmadan, her millete kendi içinden seçtiği peygamberler gönderecektir. Nitekim bu husus Kur'an-ı Kerimde şu ayetlerle açık olarak beyan edilmiştir: Hiç bir millet yoktur ki, kendi içinde (onları Allah azabıyla) korkutan biri (bir peygamber) gelip geçmiş olmasın" (el-Fâtır, 35/24), Her milletin bir peygamberi vardır" (Yunus,10/47. Ayrıca bkz. en-Nahl 16/36; er-Rum, 30/47; ez-Zuhruf, 43/6; er-Ra'd 13/8; İbrahim,14/4; el-İsrâ,17/15).

Bütün peygamberler bu yüce görevi eksiksiz olarak yapabilecek ve kendilerine vahyolunan ilâhî hükümleri insanlara tebliğ edebilecek kudret ve kabiliyette yaratılan mümtaz ve sadık kullar, Allah tarafından seçilen ilâhî elçilerdir.

Kur'an-ı Kerim, müslümanlara, yalnız İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s)'e değil, dünya milletlerine zaman zaman gönderilen bütün peygamberlere de inanmayı emretmektedir. el-Bakara süresinde; Deyiniz ki biz Allah'a, bizlere indirilen (Kitab)'a; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve oğullarına indirilenlere; Rableri tarafından Mûsa ve İsâ ya verilenlere iman ettik. Onları biribirinden (peygamber olarak) ayırmayız” (el-Bakara, 2/136) buyrulmaktadır. Ayette geçen "nebiyyûn" kelimesi ile, daha önce gönderilen diğer peygamberlerin kastedildiği anlaşılmaktadır.

İşte İslâm dini, bütün peygamberlere inanmayı, "iman esasları"ndan ve İslamın temel prensiplerinden saymakla (bkz. el-Bakara, 2/177 ve 285, en-Nisâ, 4/ 136), hiç bir dinin erişemediği derecede şumullü bir insanlık dini olmak vasfını kazanmaktadır. Bütün dünya milletlerine hitap etmek suretiyle de, insanları bütün beşeriyeti içerisine alan bir kardeşliğe, sulh ve sukûna, saadet ve selâmete davet etmektedir. Bu bakımdan, her müslüman icmâlî olarak (kısaca); başta Hz. Muhammed (s.a.s) olmak üzere, daha önce gönderilen bütün peygamberlere; tafsili olarak da, Kur'an-ı Kerim'de isimleri zikredilen peygamberlerin her birine ayrı ayrı iman etmeleri, ayrıca, Allah (c.c) tarafından önceki milletlere gönderilen ve adları bildirilmeyen bütün peygamberlere toplu olarak iman etmeleri gerekir (el-Bûtî, a.g.e.,186-191; Ali Arslan Aydın, en-Nübüvve Fil-Kur'an ve İnde Felasifetil-İslâm, Kahire 1958, s. 5-9 ve İslâmda İman ve Esasları 6. Baskı, İstanbul 1990, s. 184-187).

Kur'an-ı Kerim'de bildirildiğine göre, bütün insanlık âlemine ve bütün milletlere hitab etmek üzere gönderilen peygamber, yalnız Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Hz. Muhammed (s.a.s) ilk peygamber Hz. Adem'den itibaren zaman zaman çeşitli milletlere gönderilen peygamberlerin en büyüğü ve sonuncusudur. O, peygamberler zincirinin son altın halkasıdır, Hâtemül-Enbiyâ'dır. O'ndan sonra artık peygamber gönderilmeyecektir. Bu, İslâmın ve en son Mukaddes Kitab Kur'an'ın bildirdiği bir gerçektir:

Biz seni, ancak bütün insanlara müjdeci ve (Allah ozabı ile) korkutucu olarak gönderdik" (es-Sebe; 34/28);

"De ki, (Ya Muhammed): Ey insanlar! Ben göklerin ve yerin mülkü olan Allah'ın, size, hepinize gönderdiği peygamberiyim" (el-A'raf, 7/158). Hz. Muhammed (s.a.s)'den başka hiç bir peygamberin bütün dünya milletlerinin hepsine birden gönderildiğine dair ne Kur'an'da, ne de başka bir kutsal kitabda açık bir ayet bulunmamaktadır.

Peygamberlerin Adedi ve İsimleri Kur'an-ı Kerim'de her millete mutlaka kendi içinden seçilen bir peygamber gönderildiği açıkça beyan edilmiş ise de, (el-Fâtır, 35/24; Yunus,10/47; el-İsrâ, 17/15) peygamberlerin adedi ve her birinin ismi bildirilmemiştir. Nitekim en-Nisa süresinde (4/ 164)

"Peygamberlerin bir kısmını bundan önce sana haber verdik, bir kısmını ise haber vermedik" buyurulmuştur. Gerçi peygamberimizin bir sahih hadisinde yüz yirmi dört bin gibi bir sayıdan bahsedilmiş ise de; bu adet kesin değildir. Kur'an'da yalnız 25 peygamberin isimleri zikredilmiştir. Bunlar, Âdem, İdris, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, İbrahim, İsmail, ishak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yünus, İlyas, İlyesa, Zekeriyya, Yahya, İsâ ve Muhammed (s.a.s) hazretleridir.

Ehl-i Sünnete göre; peygamberlerin sayılarını tahdid etmemek daha doğrudur. Çünkü sayının tespit edilmesi halinde, eğer rakam büyük olursa, gerçekte enbiyadan olmayanların peygamber sayılanlar içine katılması; eğer küçük olursa, enbiyadan olanların peygamberlerden sayılmaması gibi bir durumla karşı karşıya kahnabilir (bkz. et-Taftazânî, Şerhul-Akâidi'n-Nesefıyye ve Havaşîhi, s. 460-465; Aliyyul-Korî, Şerhul-Fıkhıl-Ekber, s. 102-104: Abdurrahman el-Cezirî Tavdihu'l-Akaid Fi İlmi't-Tevhid s. 136-138).


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------


Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler Tarihi - Peygamberler TarihiÖdev - hazır ödev - hazır proje - Ödev - hazır ödev - hazır proje - Ödev - hazır ödev - hazır projepeygamberler tarihi, peygamberler tarihi hz musa, peygamberler tarihi hz harun, peygamberler tarihi ansiklopedisi, peygamberler tarihi indir, peygamberler tarihi kodu, peygamberler tarihi hz yakup, peygamberler tarihi video, peygamberler tarihi diyanet, peygamberler tarihi izle, peygamberler tarihi kronolojisi, peygamberler tarihi hz yahya, bütün peygamberler tarihi, peygamberler tarihi download, peygamberler tarihi kitabı, peygamberler tarihi pdf, peygamberi görmek için, peygamberimizin hayatı, peygamber efendimizin hayatı, peygamber efendimizin sünnetleri, peygamber isimleri, peygamber efendimizin güzel adları mübarek isimleri, peygamberimizin hanımları, peygamber efendimizin mucizeleri, peygamberlerin hayatı, peygamberler tarihi hz lokman, kısa peygamberler tarihi, peygamberler tarihi html, peygamberler tarihi kitap, peygamberler tarihi sesli

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--Peygamberlik

Peygamberler-Tarihi--

Peygamber: Haber getiren kişi. Allahu Teâlâ'nın kullarına emir ve yasaklarını bildirmek ve onlara hakkı, doğruyu ve yanlışı açıklamak üzere seçip görevlendirdiği ilahî elçi. Kur'an-ı Kerim' de; "nebi" veya "enbiya", bazan da "resul" veya "rusul" diye geçer.

"Nebi", arapça bir kelime olup, "nebe' " kökünden türetilmiştir. Muhbir, yani "haber verici" anlamına gelir. Ancak nebe', herhangi bir haber değil; bize bildirilen fevkâlade değerde, çok önemli bir haber, bir tebliğ demektir. Nebe', yalnız, doğruluğunda hiç şüphe olmayan bir haber için kullanılabilir (Rağıb el-Isfahanî el-Müfredât, Nebi maddesi). Nebi'nin manası, Allah'ın, seçtiği kullarına ilâhî haberinin, vahiy yoluyla ulaşması ve vahyine muhatab olmasıdır. Kelime, Allah ile peygamberi arasındaki alâkayı, yani vahyi ve haber vermeyi açıklıyor (Saît Ramazan el-Butî, Kübrâ el- Yakîniyyât el-Kevniyye, s. 172).

Bazı dilciler, "nebi" kelimesinin "yükseltilmiş" manasında olan "nübüvvet" kelimesinden geldiğini ileri sürerler.

Diğer bir kısım dilciler ise, "nebi" kelimesine, Allah (c.c) ile akıl sahibi kulları arasında bir elçi veya, "Biz insanlara, Allah Teâlâ'nın vahy-i ilâhisini bildiren kimse" manası verirler. Nebi'nin çoğulu "enbiya"dır. Peygamberlere, ilâhî emir ve yasakları, hüküm ve haberleri insanlara bildirdikleri için "enbiya" denmiştir (İbn Manzur, Lisanul-Arab, Nebi mad.; et-Taftâzânî, Şerhu'l-Makâsıd, II, 128).

Kur'an-ı Kerim'de "nebi" yerine "resul" de geçmektedir. Arapçada "irsal" kelimesinden alınan "rasul", gönderilen kimse, haberci, elçi anlamına gelmektedir. Allah (c.c) tarafından, insanları irşad edip onları doğru yola yöneltmek için gönderilmiş olduklarından, peygamberlere, "rüsûl-i kirâm, mürselîn" denmiştir (el-Müfredat, Resul mad., Lisanul-Arap, Resul maddesi).

Bu esasa göre; nebi ve resul kelimeleri, aynı manaya gelen, arapçada iki (müterâdif) eş anlamlı isimdir. Peygamberlere, Allah'dan önemli haber (vahy) aldıkları için "nebi"; aldıkları haberleri gönderildikleri insanlara bildirdikleri için de "resul" denir. Onların en önemli görevi, kendilerine indirilen ilâhî vahyi tebliğ etmektir. O halde risaletin manası Allah Teâlâ'nın, seçtiği kullarından birini ilâhî hüküm veya şerîatini başkalarına tebliğ etmekle mükellef tutmasıdır. Bu kelime, peygamber ile diğer insanlar arasındaki alâkayı açıklamaktadır. O da, irsal (gönderilme) ve elçilik kavramıdır.

Bu esasa göre, peygamberlerin iki görevi vardır. Bunlardan Allah (c.c) ile özel ilişkisine "nübüvvet"; insanlarla olan "ilâhî görev" ilişkisine de "risâlet" denmektedir. Nebî ve resul kelimeleri bu iki ilişkiyi ifade etmektedir (bk. el-Butî, a.g.e., s. 173).

Çoğunluk Kelam âlimlerine göre ise "resul" kelimesi, lugat manası bakımından "nebi" kelimesinden daha geniş ve şümullüdür. Çünkü melekler de, ilâhi haberler taşıdıklarından, onlara da "İlâhi haberciler" anlamında "resul" denmektedir. Bu görüşte olanlara göre, kendisine ilâhî kitab ve müstakil şerîat verilen peygamberler "resul" diye anılırlar. Bu bakımdan, her resul aynı zamanda bir nebidir. Fakat her nebî, resul değildir. Bunlara göre; ikisi arasında, -mantık diliyle"umum-husus-mutlak" ilişkisi vardır. Çünkü nebî; tebliğle mükellef olsun olmasın, Allah Teâlâ'dan vahiy yoluyla her hangi bir emir alan kimsedir. Eğer o, belli bir şeriatı (hukuk sistemini) veya bir Kitabı tebliğ etmekle mükellef tutulursa, o peygambere aynı zamanda "resul" denir. Her iki grubun da Kitab ve Sünnet'ten delilleri vardır. Sonuç olarak, nebî ve resul şöyle tarif edilebilir: "Allah Teâlâ'nın seçtiği ve onu Cibril (a.s.) vasıtasıyla (uyanık iken) vahyettiği şeyleri insanların hepsine veya belli bir topluluğa Allah'ın emriyle tebliğ eden bir insandır (Nebî ve resul kelimelerinin terim anlamı, aralarındaki fark ve deliller için bk. et-Taflâzânî, Şerhul-Makâsıd, II/128, el-Cürcanî, Şerhul-Mavâkıf, III, 173-174; İbnul-Hümam, Şerhul-Müsâyere, 198; Kadı İyâd, eş-Şifâ, I/210; ed-Devvânî, Celâl-Şerhul-Akâidi'l-Adudiyye, 3; Mustafa Sabri, Mevkiful-Akli vel-İlmi vel Âlem, Kahire 1950, IV/40; el-Bûtî, a.g.e., 173).


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. Hızır (?)

HIZIR ALEYHİSSELÂM

Peygamberler-Tarihi--
İbrâhim aleyhisselâmdan sonra yaşamış bir peygamber veya veli. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarneyn aleyhisselâmın askerinin kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan, künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nûh aleyhisselâmın Sam isimli oğluna dayandığı bildirilmiştir. Bâzıları da Hızır aleyhisselâmın İsrâiloğullarından olduğunu söylemiştir. Hızır lakabıyla meşhur olmasının sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil olmasından dolayıdır. Sahih-i Buhâri'de bildirilen bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz; ''Hızır (aleyhisselâm), otsuz kuru bir yerde oturduğunda, o yer birdenbire yemyeşil olur, peşi sıra dalgalanırdı.'' buyurdu. Mûsâ aleyhisselâmla görüşüp yolculuk yaptı. Fakat vefâtından sonra rûhu insan şeklinde gözüküp, gariblere yardım etmektedir.

Hızır aleyhisselâm, Allahü teâlânın sevgili kullarındandı. Doğdu, büyüdü ve vefât etti. Ancak Allahü teâlâ onun rûhuna insan şeklinde görünmek ve kıyâmete kadar yardım isteyen Müslümanların imdâdına yetişmek, yardım etmek, konuşmak, ilim öğrenmek ve öğretmek özellikleri verdi. Bâzı âlimler ''nebi'' (peygamber), bâzı âlimler de''veli'' dir dediler. Hızır aleyhisselâmda, yaşayan insanlarda görülen hâller bulunduğu için yaşıyor zannedilmektedir.

Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sahibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. Allahü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bildirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünni ilme sâhipti. Hızır aleyhisselâm Mûsâ aleyhisselâm ile buluşması, görüşmesi ve yolculuk yapması Kur'ân-ı kerim'de Kehf sûresi 60 ve 80. âyetlerinde ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.

Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm ile Tebük Harbindeyken ikindi namazını kıldıktan sonra iki beyit işittiler. Fakat şiiri söyleyeni göremediler. Resûlullah efendimiz; ''Bu iki beytin söyleyicisi kardeşim Hızır'dır. Sizi övüyor.'' buyurdu. Hızır aleyhisselâm bir çok zâtın tasavvufta yetişmesinde rehberlik etmiş, feyz vermiştir. Hızır aleyhisselâmın tasavvufta yetiştirdiği en meşhûr âlim ve velilerden biri Abdülhâlık Goncdüvâni hazretleridir.

Hızır aleyhisselâm, İlyâs aleyhisselâmla birlikte peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefâtında hâne-i saâdetlerine gelip Ehl-i beyt için sabır ve tavsiyesinde bulundu. Onların geldiklerini ve sabır tavsiye ettiklerini hazret-i Ebû Bekr, Ehl-i beyte bildirdi.


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Peygamberliği kesin olmayanlar, ihtilaflı şüpheli olanlar, Hızr, Hz. Hızr, Hızkil, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. Şit

ŞİT ALEYHİSSELÂM

Peygamberler-Tarihi--
Adem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber. Âdem aleyhisselâmın oğludur. Âdem aleyhisselâmın oğullarından Hâbil ile Kâbil çıkan anlaşmazlık neticesinde Kâbil, Hâbil'i öldürünce, Allahü teâlâ hazret-i Âdem'e, Hâbil'e karşılık ihsân olarak, yeni bir oğul verdi. Âdem aleyhisselâmın bütün çocukları ikiz olarak doğduğu hâlde, Şit aleyhisselâm tek doğdu.

Şit adı verilen yeni oğlun ismi İbrânice olup, Arapça karşılığı ''Allah'ın hibesi'' mânâsınadır. İsmine ''Şis''de denilmiştir.

Âdem aleyhisselâmın oğullarından Kâbil, Hâbil'i şehit ettikten sonra doğmuş olan Şit aleyhisselâm, son peygamber Muhammed aleyhisselâmın nûrunu alnında taşıyordu. Bu sebeple Âdem aleyhisselâm onu pek fazla seviyordu.

Bütün evlâdı üzerine onu reis yaptığı gibi, vefât edeceği sırada da bütün yeryüzünün halifeliğine onu tâyin etti. Bu hususta vâsiyette bulundu. Ayrıca ilâhi sırları bildirip, bütün ilimleri öğretti.

Peygamber efendimizin nûruyla ilgili olarak oğlu Şit aleyhisselâma şöyle vasiyet etti: ''Oğlum Alnında parlayan bu nûr, son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur. Bunûru mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da şöyle vasiyet et.''

Şit, bu vasiyet üzerine sâliha bir kızla evlendi. Sonra evlâtlarına da böyle vâsiyet ettiler. Onlar da bu vasiyete uyup öylece devâm ettiler.

Âdem aleyhisselâmın vefâtından sonra, Allahü teâlâ, Şit aleyhisselâma peygamberlik verdi. Elli sayfa (forma) küçük kitap indirdi. Bu kitaplarda hikmet ilmi, matematik, sanâyi bilgileri, kimyâ ilmi ve daha birçok şeyler bildirilmiştir. Şit aleyhisselâm zamânında insanlar çoğalıp, her tarafa yayıldılar. Onlara Allahü teâlânın emirlerini bildirip imân etmeye çağırdı.

Şit aleyhisselâmın dininin esasları, Âdem aleyhisselâmın bildirdiği dinin esaslarına uygundu. Şit aleyhisselâm ekseriyâ Şam'da ikâmet edip, insanlara, Allahü teâlâya imân etmeyi ve emirlerine uymayı bildirerek tebliğ vazifesini yaptı. Bin şehir kurup, hudutlarını tespit etti.

Şit aleyhisselâmın çocukları ve torunları imâr ettikleri şehirlerde yaşayıp, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldular. Gâyet huzurlu bir hayat sürdüler.Aralarında düşmanlık buğz ve haset yoktu. Kötülüklerden, haramlardan ve isyândan uzak dururlardı.

Şit aleyhisselâm, Şam'dan Yemen tarafına gidip, azgın ve sapık bir hâlde yaşayan Kâbil'in oğullarını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Fakat bu kavim, Şit aleyhisselâmın dâvetini kabul etmeyip, sapıklıklarında ısrâr ettiler. Şit aleyhisselâm, onlarla savaş yaptı. Bu savaşta kılıç kullandı. İlk kılıç kullanan odur.

Yemendeki bu azgın kavmin bir kısmını kılıçtan geçirdi, bir kısmını da esir aldı. Babası, Âdem aleyhisselâmla veya kardeşleriyle Kâbe'yi balçık çamuru kullanarak taştan yaptı. Son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûru Şit aleyhisselâmdan onun oğlu Enûş'a geçti.

Şit aleyhisselâm, oğlu Enûş'a, babası Âdem aleyhisselâmın, Muhammed aleyhisselâmın nûruyla ilgili olarak kendisine yaptığı vasiyeti yaptı ve Enûş'u yeryüzüne halife tâyin ederek vefât etti.Ömrünün dokuz yüz on iki veya dokuz yüz elli yâhut da dokuz yüz sene olduğu rivâyet edilmiştir

Peygamberliğininse, iki yüz seksen iki veya iki yüz on iki yâhut da iki yüz kırk iki sene olduğu rivâyet edilmiştir. Şit aleyhisselâmdan sonra, çoğalarak yeryüzüne dağılan insanlar, zamanla doğru yoldan uzaklaşıp, çok azgınlık gösterdiler. Allahü teâlâ onlara İdris aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi.

Şit aleyhisselâm Âdem aleyhisselâmın öteki evlâtlarının hepsinden güzel ve faziletliydi. Sûret ve sirette yâni hâl ve yaşayışta tıpkı babasına benzediği için Âdem aleyhisselâm onu diğer evlâtlarından çok severdi.


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Hz. Şid, Şis, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. Elyesa

ELYESA ALEYHİSSELÂM

Peygamberler-Tarihi--
Mûsâ aleyhisselâmın dinini İsrâiloğullarına yaydı.
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. İlyâs aleyhisselâmdan sonra gönderilmiştir. Her ikisi de Mûsâ aleyhisselâmın dinini yaymakla vazifelendirilmiş nebi idiler. İlyâs aleyhisselâm, İsrâiloğullarını Allahü teâlâya imâna ve ibâdete çağırdı. Onu dinlemediler, hattâ memleketlerinden kovdular. Ba'l adındaki puta tapmaya ısrarla devâm ettiler. Bu isyânları ve azgınlıkları sebebiyle,
Allahü teâlâ onlar üzerine belâ ve musibet gönderdi. Çeşitli sıkıntılarla cezâlandırıldılar. Memleketlerinden bereket kaldırıldı. Yağmur yağmaz oldu, kıtlık başgösterdi ve mahsûl alamadılar. Yiyecek bulamaz oldular. Açlıktan leş yemeye başladılar. Sonunda İlyâs aleyhisselâmı bulup, nasihatını dinlediler.

İmân ettikleri için, üzerlerinde belâlar ve musibetler kaldırıldı. Bir müddet sonra, tekrar dinden dönüp puta tapmaya ve çeşitli günahları işlemeye başladılar. Küfürde ısrâr edip, imân etmeye bir türlü yanaşmadılar.

İlyâs aleyhisselâm, Allahü teâlânın izniyle Ba'ıbek'te yaşayan bu kabile arasından ayrılıp gitti. Başka beldelerde yaşayanları, Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Bu dâvetleri sırasında uğradığı bir belde halkı tarafından çok sevilip, orada kalması istendi. Bunun üzerine bir müddet kaldı. Bu sırada ihtiyar bir kadının evinde misâfir olmuştu. bu kadın Elyesa aleyhisselâmın annesiydi. Elyesa aleyhisselâm, o sırada genç olup hastaydı.

Annesi, İlyâs aleyhisselâmdan, oğlunun sıhhate kavuşması için duâ istedi. İlyâs aleyhisselâm da duâ etti. Elyesa aleyhisselâm hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu. Bundan sonra İlyâs aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. Ondan Tevrât-ı şerifi öğrendi. İlyâs aleyhisselâmdan sonra Elyesa aleyhisselâm, Allahü teâlâ tarafından peygamber olarak görevlendirildi.

Elyesa aleyhisselâm, İsrâiloğullarının ıslâhı için uğraştı, tebliğ vazifesi yaptı. Azgınlık ve taşkınlıklarını günden güne arttıran bu kavim, Allahü teâlânın kendilerine gönderdiği kitâbın gösterdiği yoldan ayrıldı. Kabileler, devletin başına geçmek yarışına girdi. Aralarındaki ayrılık ve başka memleket meseleleri yüzünden birbirilerine düştüler.

İsrâiloğulları arasındaki fitnenin kavga ve çekişmelerin sonu gelmez oldu. Nihâyet Allahü teâla üzerlerine Asûr devletini musallat kıldı. Esir olup zelil ve perişan bir hayat sürmeye başladılar. Bu hâdiselerin vukû bulduğu sıralarda, Yûnus aleyhisselâm, Asûrluların başşehrş olan Ninova'da dünyâya gelmişti

Elyesa aleyhisselâmdan Kur'ân-ı kerimde bahsedilmiş olup meâlen; ''(Yâ Muhammed!) İsmâil'i, Elyesa'ı, Zülkifl'i de hâtırla. (Kavmine anlat) Bunlar hayırlılardan idiler.'' (Enbiyâ sûresi:85) buyrulmaktadır.

MÛCİZELERİ:
1-Eriha şehri ahâlisinin içme suları acılaşmıştı. Bu durumu Elyesa aleyhisselâma bildirip, kendilerine yardımcı olmasını istemişlerdi. Bunun üzerine. Elyesa aleyhisselâm acılaşan suyun içine bir parça tuz atıp, ''Tatlı ol!'' deyince, Allahü teâlânın üzniyle su tatlı ve lezzetli olmuştur.

2-Borçlu ve dul bir kadın, Elyesa aleyhisselâma gelip, fakirliğinden şikâyetçi olmuştu. ''Evinde neyin var?'' deyince, kadın; ''Bir kaşık kadar yağım var.'' dedi.

Elyesa aleyhisselâm, kadına;

''Git, o yağı bir kab içine koy.'' buyurdu. Kadında gidip yağı bir kabın içine koydu. Elyesa aleyhisselâmın mûcizesiyle o yağ o kadar arttı ki, pekçok kap yağ ile doldu. Fakir kadın bundan borçlarını ödediği gibi, zengin de oldu.

İsrâiloğulları, Elyesa aleyhisselâma bazân uyup, bildirdiği emirleri yerine getirdiler. Bâzan da muhâlefet ettiler. Elyesa aleyhisselâm vefâtına yakın Zülkifl aleyhisselâmı yanına çağırıp, kendinden sonra onu yerine halife tâyin etti.


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. Lokman (?)

LOKMAN ALEYHİSSELÂM

Peygamberler-Tarihi--
Peygamber veya veli. Dâvud aleyhisselâmın zamânında, Arabistan'ın Umman tarafında yaşadı. Dâvud aleyhisselâmla görüşüp ondan ilim öğrendi. Dâvud aleyhisselâma peygamberlik bildirilmeden önce, müfti olan Lokman Hakim, Dâvud aleyhisselâma peygamberlik bildirildikten sonra fetvâ vermeyi bıraktı. Dâvud aleyhisselâma ümmet oldu. Kendisine hikmet verildi. Eyyûb aleyhisselâmın teyzesinin oğlu oldu daa rivâyet edilmektedir. Fransız bilginlerinin, Calinos'un (Galen'in) bir adı da Lokman Hakim idi demeleri yanlıştır. Çünkü Lokman Hakim, Dâvud aleyhisselâm zamânında; Calinos (Galen) ise, ondan bin yıl kadar sonra yaşamıştır. Lokman ismi Kur'ân-ı kerim'de geçmekte olup, bir sûreye (otuz birinci sûre) Lokman ismi verilmiştir.Bu sûrenin on ikinci âyetinde meâlen; ''Biz Lokman'a hikmet verdik.'' buyrulmaktadır. Buradaki hikmet tâbirinin; akıl, anlayış, ilim, ilimle amel etmek ve doğru karar vermek demek olduğu tefsir kitablarında yazılıdır. Lokman Hakim tabiplerin piridir. Hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasihatler meşhurdur. Kur'ân-ı kerim'de Lokman sûresi 3. âyet-i kerimede meâlen; ''Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Yavrum! Allah'a ortak koşma, çünkü şirk çok büyük zulümdür.'' buyrulmaktadır.

Lokman Hakim'e sen bu hâle nasıl geldin dediklerinde; ''Doğru sözlü olmak, emâneti yerine getirmek, lüzumsuz söz ve işi terk etmekle.'' cevâbını verdi. İnsanlar ondan nasihat istediler, o da şöyle nasihat etti: Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle ameledilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek lazımdır. Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir; Namazda gönlü, halk arasında dili, yiyip içmede boğazı, bir kimsenin evine girince de gözü korumaktır. İki şeyi hâtırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır. Bunlar; Allahü teâlânın büyüklüğü ve ölümdür. İki şeyi de tamâmen unutmaya çalışmalıdır. Bunlar da; bir kimseye yapılan iyilik ile dost ve yakınlardan görülen kötülüktür.'' Lokman Hakim'in oğluna nasihatlarının bir kısmı şöyledir: ''Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir. Çok insanlar onda boğulmuştur. Geminin takvâ, yükün imân, hâlin tevekkül olsun, umulurki kurtulursun.''

''Ey oğlum! Âlimlere karşı öğünmek, akılsızlarla inatlaşmak ve meclislerde, toplantılarda gösteriş yapmak için ilim öğrenme! İhtiyâcım yok diyerek de ilmi terk etme.'' ''Ey oğlum! Allahü teâlâyı anan (hâtırlayan) insanlar görürsen onlarla otur. Âlim olsan da, ilminin faydasını görürsün ve ilmin artar, sen ehil isen sana öğretirler. Allahü teâlâ onlara olan rahmetinden seni de faydalandırır. Allahü teâlâyı ziktetmeyenleri görürsen onlardan uzak dur.'' ''Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın! O, her sabah zikir ve tesbih ediyor, sen ise uyuyorsun.''

''Ey oğlum! Seçilmiş kullara teslim ol, kötülerle dost olma.'' ''Ey oğlum! İnsanlara iyilikleri emir ve nasihat edip kendini unutma! Yoksa mum gibi olursun. Mum insanları aydınlatır, fakat kendini yakıp eritir.'' ''Ey oğlum! Yalandan çok sakın! Çünkü dinini bozar ve insanlar yanında mürüvvetini azaltır. Bununla hayânı, değerini ve makâmını kaybedersin.''

''Ey oğlum! Kötü huydan, gönüldağınıklığından sakın. Sabırsız olma, yoksa arkadaş bulamazsın.İşini severek yap, sıkıntılara katlan. Bütün insanlara karşı iyi huylu ol.'' ''Ey oğlum! Hep üzüntülü olma, kalbini dertli kılma. İnsanların elinde olana tamâ etmektensakın. Kazâya râzı ol ve Allahü teâlânın sana verdiği rızka kanâat et.'' ''Ey oğlum! Dünyâ geçici ve kısadır. Senin dünyâ hayâtın ise azın azıdır. Bunun da azının azı kalmış, çoğu geçmiştir.''

!!Ey oğlum! Tövbeyi yarına bırakma, çünkü ölüm ansızın gelip yakalar.'' ''Ey oğlum! Sükût etmekle pişmân olmazsın. Söz gümüş ise sükût altındır.'' ''Ey oğlum! Helâl lokma ye ve işlerinde âlimlere danış, işlerini nasıl yapacağını onlara sor.'' ''Ey oğlum! Âlimler meclisine devâm et. Bahar yağmuru ile yeryüzünü yeşillendiren Allahü teâlâ, âlimlerin meclisindeki hikmet nûru ile de müminlerin kalbini aydınlatır.''

''Ey oğlum! Amel ancak yakın (Allahü teâlâya olan ilim ve mârifet) ile yapılır. Herkes yakini nisbetinde amel eder. Amel noksanlığı, yakin noksanlığından gelir.'' ''Ey oğlum! Bir hatâ işlediğinde hemen tövbe et ve sadaka ver.'' ''Ey oğlum! Ölümden şüphe ediyorsan uyku uyuma. Uyuduğun ve uyumak mecbûriyetinde kaldığın gibi, ölüme de mahkûmsun. Dirilmekten de şüphe ediyorsan, uykudan uyanma. Uykudan uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin.''

''Ey oğlum! Helâl kazanç ile yoksulluktan korun. Yoksul kimse şu üç musibetle karşılaşır: Din zayıflığı, akıl zayıflığı ve mürüvvetin kaybolması.'' ''Ey oğlum!Merhamet eden merhamet bulur. Sükût eden selâmete erer, hayır söyleyen kâr eder, kötü konuşan günâhkar olur, diline hâkim olmayan pişmân olur.'' ''Ey Oğlum! Dünyâmalından yetecek kadarını al, fazlasını âhiret için hayra sarfet, Sıkıntıya düşecek ve başkasının sırtına yük olacak şekil de tembellik etme.''

''Ey oğlum! Sakin kimseyi küçük görüp hakâret etme. Çünkü onun da senin de rabbimiz birdir.''

Lokman Hakim'in oğlu: ''Babacığım, insanda hangi haslet daha iyiydir?'' diye sorunca; ''Temiz, hâlis din.'' buyurdu. Eğer iki haslet olursa? ''Din ve mal'', üç haslet olursa? ''Din, mal ve hayâ.'' buyurdu. Dört haslet olursa? dedi. ''Din, mal, hayâ ve güzel ahlâk.'' buyurdu. Beş haslet saymak icâbederse diye sorunca; ''Din, mal, hayâ güzel huy ve cömertlik.'' buyurdu. Altı haslet sayarsak deyince; ''Eu oğlum! Allahü teâlâ her kime bu beş iyi hasleti verdiyse, o kimse mümin ve müttekidir. Allahü teâlâ katında veli ve sevgilidir. Şeytanın şerrinden uzaktır.'' buyurdu. Oğlu: ''Babacığım, insandan en kötü haslet hangisidir?'' dedi. ''Allahü teâlâyı inkârdır'' buyurdu. İki olursa dedi. ''İnkâr ve kibirdir.'' buyurdu. Üç olursa dedi. ''İnkâr, kibir ve şükür azlığı.'' buyurdu. Dört olursa dedi. ''İnkâr, kibir, şükür azlığı ve cimrilik.'' buyurdu. Beş olursa diye sorunca; ''İnkâr, kibir, şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlâk.'' buyurdu. Altı olursa deyince; ''Ey oğlum! Bu beş kötü hasletin bulunduğu kimse münâfıktır, şakidir ve Allahü teâlâdan uzaktır.'' buyurdu.

Hafs bin Ömer'den rivâyet edildi ki: Lokman Hakim, yanına bir hardal torbası koydu ve oğluna nasihat etmeye başladı. Her bir nasihatte bir hardal tânesini çıkardı. Nihâyet hardalları tükendi. Sonra da; Ey oğlum! Sana o kadar nasihat ettim ki, şâyet bu nasihatler bir dağa verilseudi, dağ yarılır, parça parça olurdu'' buyurdu. Oğlu da bu nasihatleri tuttu.

LOKMAN HAKİM'İN NASİHATİ (2)
Lokman Hakim'in kim olduğu hakkında muhtelif rivayetler vardır. Ancak Şeyhülislâm Ebussuûd Efendinin nakline göre bu rivayetlerin hülâsası şöyledir: Lokman ibni Bâurâ ki' Azer evlâdından olup Eyyüb aleyhisselâmın hemşire veya teyze zadesi imiş, uzun müddet ömür sürmüş, Davud aleyhisselâma yetişmiş ve ondan ilim almış ve onun peygamberliğinden önce fetva da verirmiş. Kendisi san'at sahibi olup israil Oğullarında kadılık ettiği de söylenmiştir. Bâzıları bunun bir nebî olduğuna da kail olmuşlar ise de alimlerin cumhuruna göre, nebî değil bir hakîm idi. Bilindiği gibi, her nebî hakîm ise de her hakîm nebî değildir.

Alimlerin örfünde hikmet, insan nefsinin nazarî ilimleri iktibas ve tatbikatta faziletli işleri takatî nisbetinde tam bir meleke kazanarak elde etmesi ve olgunluğa kavuşmasıdır. Yani hikmet, kâh nazarî ve kâh ilmî olarak tarif edilirse de tam manâsıyla hikmet, illet ve sebepleri bilerek gayeye isabet edecek şekilde ameli ilme, ilmi amele uydurmaktır. Bunun için kendine hikmet verilene bir çok hayırlar verilmiş oldüğü beyan buyurulmuştur. Allahü Teâlâ'nın âlemde hikmetiyle koyup tahsis ettiği sebepleri ve hükümleri, yani kanunları keşfederek ondan bir takım ilmî neticeler çıkarmak kabiliyeti, şüphe yok ki Allah'ın büyük bir ihsanıdır. Ve hakîm olan kimseye yakışan da ilmî ve amelî olarak bunun şükrünü eda etmektir. Nitekim Allahü Teâlâ «Biz Lokman'a hürmeti verdik ki şükret Allah'a diye» buyurmuştur. Bu şükrün ilmî haysiyeti evvelâ o hikmetin, Allahü Teâlâ'nın bir vergisi olduğunu bilerek Allah'ı şirkten, ortaklıktan tenzih etmektir. Amelî haysiyeti de işlerinde takip ettiği gaye ve maksatlarında kendi hevasını değil, Allah'ın rızâsını gözetmektir. Bu şükrü kim eda ederse kendi lehine şükretmiş olur. Çünkü sonunda faydası kendine âid olur. Lâkin kendine hikmet verilenler içinde, nankörlük ederek küfre sapanlar da olmuştur. Bunların nankörlüğü de, yani o hikmeti Allah'tan bilmeyerek ben yapıyorum diye şükürde bulunmayıp kötüye kullanması kendi aleyhine olur. Çünkü Allahü Teâlâ zengindir, ihtiyacı yoktur, hem Hamid hem Mahmuddur. Filan feylesof hikmet nâmına nankörlük ederse ona hiç bir zarar eriştiremez, kendi kötülenmiş olur.

Lokman Hakim'in şükrünü nasıl eda ettiğine dâir hikmet ve ahlâktan bir iki numune Kur'ân-ı Kerîm'de zikrolunarak şöyle beyân buyurulmaktadır: Hani, yani unutma daima an, o vakit ki Lokman da oğluna dedi, ona vaaz ediyordu, nasihat veriyordu:

-Ey oğulcuğum, yavrum! Allah'a şirk koşma. Çünkü şirk çok büyük bir zulûmdur. Billahi şirk çok büyük bir haddini aşmaktır, önce zulüm bir haksızlıktır. Çünkü zulüm bir şeyi mevziinden başka yere koymaktır. Allah'ın hakkını Allah'tan başkasına vermektir. Aynı zamanda Allah'ın mükerrem kıldığı, şeref verdiği insan nefsini mahlûka ibadet ettirerek zelilleştirmektir. ikinci olarak büyük bir zulümdür. Zira mabudluğu hiç mevzu olmayan ve olmasına hiç bir şekilde imkân bulunmayan bir mevkie koymaktır. Zira Ahmed'in malını alıp da Mehmed'e vermek zulümdür. Çünkü bu, Ahmed'in malını Mehmed'in eline koymaktır. Lâkin hibe veya satış gibi temlik sebeplerinden birisiyle o malın, sonradan Mehmed'in mülkü olabilmesi mümkündür.

Halbuki şirk koşmak mabudluğu Allah'tan başkasına vermektir. Allah'tan başkasının ise mâbud olmasına hiç bir şekilde cevaz ve imkân yoktur.

Yavrum! Muhakkak ki yaptığın iyilik veya kötülük bir hardal dânesi kadar küçük ve gizli ve ne kadar yüksek veya alçak olursa olsun, Allah onu getirir, Ahirette karşına koyar. Çünkü Allah'ın lütfü çok kudreti en ince en gizli şeylere yetişir, ilmi ile hepsini bilir.

Yavrum! Namazı devamlı kıl, kendini erdirmek için iyiliği emredip kötülüğü nehyet, diğerlerini kemale erdirmek, cemiyeti doğrulukla götürmek için başına gelene de sabret. Yani iyiliği emredip kötülüğü nehyetmek kolay değildir. O yüzden başına bir takım musibetler gelmesi mümkündür ve onlara sabretmek lâzımdır. Çünkü bu işlerin her birisi azmolunacak büyük işlerdendir, insanlara avurdunu şişirme, avurt etme, yani iyiliği emredip kötülüğü nehyetmekle beraber böbürlenip kibirlenme. Yer yüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah kurulanın, övünenin hiç birini sevmez. Gidişinde mutedil ol, sesinden de biraz indir, söylerken bağırma. Çünkü seslerin en beti, en hoşa gitmeyen tatsızı her halde eşeklerin sesidir.

(Lokman Sûresi)


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Lokman Hekim, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar

Peygamberler-Tarihi--Hz. Lokman (?)

H Z . LOKMAN A.S.


Peygamberler-Tarihi--
Bir nebî veya velî olduğu ihtilâflı; ancak çoğunluğun tercihine göre hakim bir şahsiyet.

Kur'ân-ı Kerîm'de Lokman adı iki yerde geçer (Lokman, 31/12,13). Kelime, ayni zamanda Mekkî bir surenin adidir. Bu sûrenin nüzul sebebi Kureyşlilerin Lokman'ı Hz. Peygamber (s.a.s)'e sormalarıdır.

Lokman'ın adı geçen iki ayetin meâli şöyledir: "Andolsun Biz Lokman'a Allah'a şükretmesi için hikmet verdik. şükreden kimse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki Allah her şeyden müstağnîdir, övülmeye lâyık olandır. Lokman, oğluna öğüt vererek. "Yavrum, Allah'a eş koşma, doğrusu eş koşmak büyük zulümdür" demişti " (Lokman, 31/12,13). Lokman'ın adı içinde geçmese de onun oğluna öğütleri devam etmektedir. Ancak arada iki ayet içinde Yüce Allah, Lokman'ın öğüdündeki eş koşmayı(şirk) tekit için ana-babaya iyi davranmak; yaradana şükür, ana-babaya teşekkür etmesini bilmekle beraber; eğer ana-baba Allah'a es koşmak üzere çocuğunu körü körüne zorlarlarsa o çocuğun onlara itaat etmemesi, dünya işlerinde onlarla güzelce geçinip Allah'a yönelen kimselerin yoluna uyması gerektiğini bildirmektedir (Lokman, 31/14,15). Lokman'ın öğütleri şöyle devam etmektedir: "Yavrum, işlediğin şey bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde, göklerde veya yerde bulunsa da, Allah onu getirip meydana kor. Doğrusu Allah Lâtif'dir, haberdar'dır. Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret; doğrusu bunlar azmedilmeye değer islerdir. İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseyi hiç şüphesiz ki sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini de kıs! Seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir" (Lokman, 31/16-19).

Lokman suresinde geçen meâli verilen ayetlerden anlaşılmaktadır ki, bu zat bir hakimdir. Çünkü ona hikmet verilmiştir. Böyle bir hikmete ulasan kimseye gereken, o hikmete şükürdür. Aslında Yüce Allah'ın, şükür de dahil hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Ancak şükre ihtiyacı olan insandır. Çünkü Allah, şükredince nimetleri artırma vadinde bulunmuştur (ibrâhim, 14/7). Lokman, üç kere "yavrum" veya "oğlum" diye hitap ederek oğluna öğüt vermiştir. Bunlardan ilkinde Allah'a es, ortak koşmamasını öğütlemiştir. Çünkü bu, Allah'ın hakkını başkasına vermek, kulların ve bütün varlıkların yaratanına olan bu haksızlıkla onların haklarını çignemek, başta Yüce Allah'ın ikram ettiği, şerefli kıldığı insan olmak üzere bu varlıkları esas yaratanından başka fâni, âciz, güçsüz şeylere yönelterek onları tahkîr etmektir. Lokman, ikinci "yavrum" hitabıyle başlayan öğüdünde, Yüce Allah'ın hardal tanesi kadar da olsa yapılan bütün iyilik ve kötülükleri gördüğünü, bildiğini ve onları ahirette değerlendireceğini anlatmıştır. Nitekim Yüce Allah, zerre miktar hayır-şer işleyenin karşılığını göreceğini bildirmektedir (ez-Zilzâl, 99/7-8). Lokman, yine oğluna hitaben üçüncü öğüdünde onun namazı kılmasını, iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmesini, başına gelene sabretmesini, İnsanlara böbürlenip kibirlenmemesini, çalım satıp öğünmemesini, yürümesinde, konuşurken sesinde ölçülü olmasını tavsiye etmiştir.

Lokman hakkında hadislerde de bazı bilgiler bulunmaktadır. En'âm Suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?" dediklerinde, Peygamberimiz. Bu ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O zulüm, şirk demektir. Lokman'ın oğluna nasihat ederken, yavrum, Allah'a şirk koşma. Zira şirk en büyük zulümdür dediğini işitmediniz mi?" cevabını vermiştir (Sahîh-i Buhârî, Tecrîd-i Sarîh, Tercemesi, IX, 163). Lokman söyle derdi: "Yavrum, ilmi âlimlere karşı böbürlenmek, sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteriş yapmak için öğrenme!" (Ahmed b. Hanbel, I,190). Bu anlatım ve devamı başka bir rivayette söyle yer almaktadır: "...Ginâ göstererek ve cehalete düşerek ilmi terk etme! Yavrum, meclisleri ihmal etme! Allah'ı anan bir topluluk gördüğünde onlarla otur. Eğer âlimsen ilmin işine yarar; cahilsen onlar sana öğretirler. Umulur ki Allah onlara rahmetini lütfeder, onlarla beraber sana da ulaşır. Allah'ı anmayan bir topluluk gördüğünde onlarla oturma. Eğer âlimsen ilminin sana bir yararı olmaz; cahilsen onlar seni saptırırlar. Allah onları azabına duçar kılar, sana da onlarla beraber isabet eder" (Dârimî, Mukaddime, 34). Yine bir hadis-i şerifde ilim-hikmet hakkında söyle denilmektedir: "Hakîm Lokman oğluna şu tavsiyede bulunmuştur. Yavrum âlimlerin yanında otur ve dizlerinle onlara çok yaklaş. Çünkü Allah, gökten indirdiği yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, kalpleri hikmet nûruyla diriltir"(Muvatta, ilim, 1). Lokman hakkında başka bir hadis de şöyledir: "Hakim Lokman, söyle derdi: şüphesiz Allah bir şeyi emânet aldığı zaman onu korur" (Ahmed b. Hanbel, II, 87).

Bu hadislerin, meselâ zulüm, hikmet, ilim gibi konularda Kur'ân-i Kerîm'deki Lokman ile ilgili ayetlerle rabıtalı olduğu görülmektedir.

Lokman'ın kim olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. ibn ishak'a göre Lokman'ın nesebi [Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer)] Dördüncü. Kuşakda Hz İbrahim (a.s)'in babası Âzer'e ulaşır. Vâkidî, Lokman'ın isrâiloğulları kadısı, Eyle ve Medyen taraflarında yaşayan, Eyle'de ölen bir kimse olduğunu zikreder. ikrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim olduğunda âlimlerin ittifakı vardır (Sahih-i Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 163). Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman ibn Bâûra, Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise, Hz. Eyyub (a.s)'in kızkardeşinin veya teyzesinin oğlu idi. Uzun müddet yaşadı. Hz. Davud'a yetişti ve ondan ilim aldı. Sanat sahibi idi. Bir nebî olduğunu söyleyenler de oldu. ibn Rüsd, Tehâfüt'ünde söylediği gibi, her nebî hakîmdir, fakat her hakim nebî değildir. Bakara sûresi'nin 269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istediğine verir. Kime de hikmet verilmişse ona büyük hayır lütfedilmiştir. Dolayısıyle o kimsenin ilmen, amelen bunun şükrünü yerine getirmesi gerekir. Lokman için de Kur'ân'da böyle söylenmiştir (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IX, 3842-3843).

Lokman, İslâm'dan önceki Araplarda kendisinden çok bahsedilen bir şahsiyet idi. Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarında adı geçmez. Onun Âd kabilesinden veya Habeşli bir köle olduğu da belirtilmiştir (S.G.F. Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, London 1970, s. 414).

Eski Arap geleneğinde cahiliyye devri insanları bu zata Lukmânü'l-Muammer diyorlardı. Onun yedi kartalın ömrü kadar uzun yaşadığına inanılırdı. Ebû Hâtim es-Sicistâni'nin "Kitâbül-Muammarîn" adli eserinde Lokman, Hızır'dan sonra uzun yaşayan ikinci şahsiyet olarak yer alır. Yedi kartal ömrü beş yüz altmış yıl yapsa da çeşitli rivayetlerde onun bin, hatta üç bin-üç bin beş yüz yıl yaşadığı bile ileri sürülmüştür. Lokman'a, Nâbiga'nın şiirlerinde bile rastlanır. Cahiliyye geleneğinde Lokman aynı zamanda bir kahraman ve hakim bir kimse olarak da görülürdü. Bir çok macera ona isnat edilmişti. Bütün bunlar arasında Lokman, Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârlığı dolayısıyla kuraklık cezası verildiğinde, onun da dahil olduğu bazı kimseler yağmur için dua etmek üzere Mekke'ye giderler. Ancak Âdlılar orada zevk ve safâya dalıp esas vazifelerini unuturlar. Hatırlatıldığında da birisi siyah bir bulut isteyiverir. Âd kabilesinin mahvı bu bulutla olur. Aslında onların cezalandırılmaları Hz. Hûd'a itaatsizlikleri dolayısıyladır. Âd kavmi ile ilgili ayetlerde ve Hûd suresinde Lokman'ın adı geçmez (Bernhard Heller, iA., "Lokman ", maddesi).

Lokman, Kur'ân-i Kerîm'de yer aldıktan sonra, Arapça darb-i mesel ve hikmet kitaplarından Kasasul-Enbiyalara kadar bir çok eserlerde yer aldı. Sa'lebî (ö. 427/1035) Ârâisul-Mecâlis"inde ondan bahsederken Kur'ân'daki anlatımı başka rivayetlerle genişletir. O, Lokman'ın kim olduğu konusunda yukarıdaki bütün bilgileri verdikten sonra Mücâhid'in onun uzun dudaklı siyahî bir köle olduğu yolundaki rivayetlerini de bunlara ekler. Ancak bu rivayeti takviye sadedinde İnsanlardan Sudan'dan çıkmış üç hayırlı kimse arasında, Bilâl (Habesli ?), Hz. Ömer (r.a)'in kölesi Mühecca' ve Lokman'a (Sudan'ın Mısır'a yakın Nubya tarafından) yer veren rivayeti de almaktadır. O, Lokman'ın Habeş'li bir marangoz, bir terzi olduğu konusundaki iddiaları da aktardıktan sonra, âlimlerin onun hakim olup nebî olmadığında ittifak ettiklerini, bu konuda ikrime'nin farklı görüşe sahip olduğunu (bazılarına göre Lokman'ın nebîlik ile hakimlikten birini tercihte serbest bırakıldığı, onun hikmeti seçtiğini) belirtmektedir. O, ayrıca Lokman'ın nebî olmadığı; Allah'ın çok tefekkür, iyi yakın ile takvâ ehli kıldığı bir kul olduğu; onun Allah'ı, Allah'ın da onu sevdiği, ona hikmet lütfettiğini açıklayan bir hadis de nakleder (Sa'lebi, Arâisul-Mecâlis, 312).

Sa'lebî, Lokman'ın, dünyada sıkıntı çekenin refahtakinden hayırlı olduğunu; dünyayı ahirete tercih edenin dünyada da, ahirette de kaybedeceğini; malın sıhhat, nimetin nefis temizliği gibi olmadığını; doğru söz, emaneti yerine teslim ve boş yere konusmayı terkin hikmeti doğurduğunu söylediğini nakleder. Yine onun nakline göre Lokman oğluna söyle dedi:

"Dünya derin bir denizdir. Çoklaı onda boğulmuştur. O denizde senin gemin Allah'dan takvâ olsun. Bineğin Allah'a imanın ve yolun Allah'a tevekkül olsun. Umulur ki kurtulursun; tamamen kurtulacağını da sanmam. Yavrum, İnsanlar ibadet ve taatte her gün noksanlaştıkları halde nasıl olur da vadolunduklarından korkmazlar! Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapılma, bu ahiretine zarar verir. Dünyadan el etek de çekme, yoksa İnsanlara yük olursun. Oruç tut, bu şehvetini keser. Seni namazdan alıkoyan orucu tutma, çünkü Allah'ın katında namaz oruçtan daha büyüktür... Yavrum! iyiliği ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasında dostluk olmadığı gibi; iyi ile kötü arasında da dostluk olmaz. Çekişmeyi seven hakarete uğrar, kötülük olan yerlere giden töhmet altında kalır, kötülüğe yaklaşan kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur. Yavrum! iyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma. Yavrum! Güvenilir kimse ol ki zengin olasın. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduğu halde İnsanlara, Allah'dan korkuyormuşsun gibi görünme. Yavrum, âlimlerle bir arada bulun ve onların dizinin dibinden ayrılma; fakat onlarla tartışmaya da girme, yoksa sohbetlerinden seni mahrum ederler. Onlara bir şey sorarken nazik davran. Seni ihmal ettiklerinde onlara bıkkınlık verme, yoksa senden usanırlar. Yavrum! her şeyi arkanı dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklaşma! Zira bu, basîreti azaltır ve aklı zayıflatır. Yavrum, küçükken edepli olursan, büyüdüğünde faydasını görürsün! Yavrum, yolculuğa çıktığında, onu çekip götürebileceğin bir yerde olmadıkça, hayvanından emin olma; çünkü onun sırtı çabuk yağır olur ve bu hakimlerin işlerinden değildir. Gideceğin yere yaklastığında da hayvanından in ve yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuğa çıkmaktan sakın! Sana gecenin yarısına kadar dinlenip gece yarısından sonra yola çıkmanı tavsiye ederim. Sefere çıkarken yanına kılıcını, mest'ini, sarığını, elbiseni, su kabını, iğne ve ipliğini, biz'ini (saraç iğnesi) al! Ayrıca yanında sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç bulundur. Arkadaslarınla, Allah'a isyanın dışındaki hususlarda uyum sağla ve onlara vefâ göster! Yavrum, kanaatkâr görünmekten sakın, zira bu tavrın sana gündüzleri şöhret, geceleri ise şüphe getirir. Yavrum, kendini unutup da insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, İnsanlara ışık verdiği halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer! Yavrum, küçük işleri umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın büyüğe dönüşür. Yavrum, yalan söylemekten sakın! Çünkü yalan, dînini ifsat eder, insanların yanında mürüvvetini noksanlaştırır ve bu durumda da utanma duygun yok olur; değerin düşer, makam ve mevkiin elden gider; küçümsenirsin, konuştuğun zaman sözün dinlenmez, söylediğine itibar edilemez. Bu duruma düşüldüğünde de yaşamanın zevki kalmaz! Yavrum, kötü huydan, sıkıntı vermekten, sabırsızlıktan sakın! Bu hasletler karşısında hiç bir arkadaşın sana dürüst davranmaz ve seninle aralarında dâima bir mesafe bırakırlar. isini sev; sık sık karşılastığın olaylar karşısında sabret! İnsanlara karsı güzel huylu ol! Zira huyu güzel olan, herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygınlaştıran, iyiler yanında nasîbini alır; ona karşı iyi kimseler sevgi besler, kötüler de ondan uzaklaşır. Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbini üzüntülerle meşgul etme. Aç gözlülükten sakın. Takdire rıza göster. Allah tarafından sana verilene kanaat et ki hayatın güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın. Eğer dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen, insanların ellerinde olanlara göz dikme! Zira peygamberleri bulundukları mertebeye ulaştıran şey insanların ellerinde bulunanlara göz dikmemeleridir. Yavrum, dünya hayati kısadır. Senin oradaki ömrün ise daha da kısadır. Bu kısa ömrün de daha az bir kısmı geride kalmıştır. Yavrum, iyiliği ehline yap, ehil olmayana iyilik yapma; yoksa o, dünyada boşa gider, ahirette de sevabından mahrum olursun. iktisatlı ol, savurgan olma; cimrilik derecesinde mala sarılma, israfa varacak şekilde de onu dağıtma! Yavrum, hikmete sarıl ki onunla ikram göresin, onu yücelt ki sen de üstün tutulasın. Hikmet ahlâkinin en üstünü Allah (c.c)'in dinidir. Yavrum, hasetçinin üç belirgin özelliği vardır: Gıyabında dostunu çekiştirir, yanında olduğu zaman ona yaltaklanır, o bir musibete duçar olduğunda da ona sevinir" (Sa'lebî, a.g.e., 313-315).

Lokman'la ilgili olarak sadece oğluna öğütler, hikmetli sözler, atasözleri (emsâl, durub-i emsâl) değil, kıssalar da nakledildi. Bunlardan Lokman'ın bir köle olarak birisine takdim edildiğinde. o, diğer kölelerin incirleri onun yediğini ileri sürerek efendilerini kandırmak istedikleri zaman, hep beraber sıcak su içmelerini tavsiye eder. Efendileri öyle yapar, sonunda Lokman yalnız su kusarken, diğerleri incir artıklarını su ile çıkarmaya başlarlar. Bir gün efendisi, gelen misafiri için, Lokman'a en iyi ne varsa onu ikram etmesini söyler. O da koyun dili ve yüreği getirir. Bir başka gün yine misafir için bu defa en kötü ne varsa onu çıkarmasını söylediğinde aynı şeyleri verdiğini görünce, sebebini sorar. Lokman, iyi bir dil ve yürekten daha iyi bir şey olmadığı gibi, kötü bir dil ve yürekten de daha kötü bir şey bulunmadığı cevabını verir (Sa'lebî, ayni yer).

Lokman'a bu kıssalar dolayısıyla Araplar'ın Ezop'u (Aesopos) denilmiş, Avrupa'da Ezop'a atfedilen bir çok nükteler Lokman'a isnat olunmuştur. Batılı yazarlar Lokman'la ilgili kıssaların sonraki devirlerde Ezop'unkilerden kopya edildiğini ileri sürerler. Bu konuda karşılaştırmalar ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bir kimse olarak tanınırken; sonraki devrede artık köle, marangoz haline sokulduğunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bileam, Ahikar, Ezopla aynı görülmüştür. Bileam, Kitab-ı Mukaddes'te geçer. Müfessirler, şeceresi Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarih seklinde geçen bu zatin İbrani dilinde "bala", Arapça "Lakama" kökleri aynı yutmak anlamına geldiği için, Kitab-i Mukaddes'teki karşılığının Bileam olduğu kanaatine ulasmışlardır (Bileam için bk. Sa'lebî, 209 vd.). Lokman, Bileam mıdır tartışmasında buna olumlu bakanlar yanında karşı çıkanlar; Lokman, Kur'ân ve önceki gelenekte saygı duyulan; Bileâm, Kitab-ı Mukaddes ve Aggada'da nefret edilen bir kimsedir, demektedirler (bk. Belâm). Lokman'ı, Roma'lı Ahikar veya Yunan'in Ezop'una benzetenler, onların sözlerinin veya onlarla ilgili anlatımların benzerliklerine dayanmaktadırlar (Bernhard-N.A. Stillman,"Lokman", Encyclopedia of islam, Leiden 1978, IV, 813).


Peygamberler-Tarihi--Peygamberler-Tarihi--
-----------------------------------------------------------------------------------
Lokman Hekim, Dini videolar, dinsel islami resimler, hac umre filmleri, Kâbe Hac Yolculuğu, ilahiler...
-----------------------------------------------------------------------------------

Stumble Upon Toolbar
Cep Telefonunuza İçerik Ekleyin: